🎳 Cennet Ile Ilgili Ayet Ve Hadisler
Irkçılığa çağıran bizden değildir. Peygamberimiz (sav) ise yaşadığı dönemde oldukça yaygın olan kabile asaleti ile övünme ve başkalarının neseplerine hakaret etme âdetinin câhiliyeden kalma bir anlayış olduğunu bildiriyordu. (Müslim, Cenâiz, 29.) Irkçılık (asabiyet) duygularıyla hareket ederek İslâm cemaatinden
cevatakşithocaefendi #namazProf. Dr. M. Cevat Akşit Hocaefendi'nin Ramazan Özel Sohbetinden Kesitler
Oruçla İlgili Hadisler. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin oruçla ilgili rivayet edilen hadislerinden bazıları. Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan
RAMAZAN İLE İLGİLİ HADİSLER. Ramazanın son on günü Peygamberimiz Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhârî, Savm 5)
Cennet ile Alakalı Ayetler ve Hadisler. hadis. Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Al-i İmran Suresi, 133) Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘ (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl
Peygamberimizi[S.A.A] Rüyada görmek için okunan dua - İmam Aliyi rüyada görmek. Nitekim İmam Sâdık [a.s] şöyle buyurur: "Rüyâ, câhillerin sözüyle değişmez.
Sonrailgili ayet ve hadislerle cennet hayatı,insanı cennete götürecek kamil bir iman , salih bir amel, ibadet ve güzel ahlakla ilgili genişçe bilgi verilmelidir. Mümin olarak Allah’ın huzuruna varacaklar için, Allah içlerinde ebedi olarak kalacakları cennetleri onlara vaat ettiğini; Allah’ın vaadinin ise, şüphesiz
Ayet ve Hadisler Doğrultusunda Cennet. Genişliği yer ve gökler kadardır. (Hadid 21, Al-i İmran 133) Muttakiler ve müminler için ödül olarak hazırlanmış ebedi kalınacak bir meskendir. (Furkan 15, Tevbe 72) Altından ırmaklar akar. (Nisa 57, Al-i İmran 15, 136, Bakara 25) Cennet güvenilir bir makamdır.
Mehdîile ilgili hadisler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir. Buna rağmen dikkate şayan bir husus vardır ki Buhârî ve Müslim bu konudaki hadislere eserlerinde yer vermemişlerdir.
Shareyour ideas and creativity with Pinterest. Balkan kardeşler cinayeti Kardeşlik ile ilgili hadisler dostlukla ilgili ayetler-kardeşlik ve dostluk ile ilgili 2 ayet 2 hadis - Search for balkan kardeşler cinayeti with Ecosia and the ad revenue from your searches helps us green the desert . Ecosia is the search engine that plants trees.
HakkaSuresi, 34. ayet: "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." Hakka Suresi, 36. ayet: "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur." Hakka Suresi, 37. ayet: "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez." Müzzemmil Suresi, 13. ayet: Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azap vardır.
Eşsiz lezzet ve sınırsız nimetlerle süslenmiş cenneti tasvir eden 10 ayet ile bunu bir kez daha göstermek istedik. İşte o ayetler: Taha Süresi 118. ayeti:
p9tS. Bakara / 25. Ayet وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًاۙ قَالُوا هٰذَا الَّذ۪ي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًاۜ وَلَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Rasûlüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri şöyle müjdele Altlarından nehirler akan cennetler onlar içindir. Ne zaman kendilerine cennet meyvelerinden bir şey ikram edilse, her defasında “Bu, daha önce dünyada yediğimiz şey!” derler. Oysa bu rızıklar, renkte ve şekilde birbirinin benzeri, fakat tatta ve keyfiyette çok yüksek kıymette olmak üzere kendilerine ikram edilecektir. Orada onlara tertemiz eşler verilecek ve orada ebedî kalacaklardır. Bakara / 3. Ayet اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ Ki onlar gaybe iman eder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar. Mâide / 85. Ayet فَاَثَابَهُمُ اللّٰهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْمُحْسِن۪ينَ Bu sözlerinden dolayı Allah onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerle mukâfatlandırdı. İyilik yapanların mükâfatı işte budur! A'râf / 42. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۘ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, ki biz kimseyi gücü yetmediği şeylerden sorumlu tutmayız, işte onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdır; orada sonsuzca kalacaklardır. A'râf / 43. Ayet وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Biz o mü’minlerin göğüslerinde diğer insanlara karşı kin, haset, suizan nâmına ne varsa hepsini söküp çıkarırız. Altlarından da ırmaklar akar. Onlar “Bizi buna eriştiren Allah’a hamdolsun! Eğer Allah bize doğru yolu göstermeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Demek Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler” derler. Onlara şöyle seslenilir “Dünyada yaptığınız iyi amellere karşılık mirasçı olduğunuz muhteşem cennet işte budur!” A'râf / 44. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّاۜ قَالُوا نَعَمْۚ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ Cennet ehli cehennem ehline “Biz, Rabbimizin bize verdiği bütün sözlerin gerçek olduğunu gördük. Nasıl siz de Rabbinizin başınıza geleceğini söylediği şeylerin gerçekleştiğini gördünüz mü?” diye seslenirler. Onlar da “Evet!” derler. Bunun üzerine aralarında bir münâdî “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun” diye bağırır. A'râf / 45. Ayet اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ كَافِرُونَۜ O zâlimler, dünyada insanları Allah’ın yolundan çevirir, o yolu eğip bükmeye ve kötü göstermeye çalışırlardı. Onlar âhireti de büsbütün inkâr ederlerdi. A'râf / 46. Ayet وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌۚ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِس۪يمٰيهُمْۚ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ Cennetle cehennem arasında bir perde vardır. Arâf üzerinde de cennetlik ve cehennemlikleri simalarından tanıyan adamlar bulunur. Onlar cennet ehline “Selâm size!” diye seslenirler. Kendileri ise henüz cennete girmemiş, fakat oraya girmeyi şiddetle arzulamaktadırlar. A'râf / 47. Ayet وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟ Gözleri cehennemlikler tarafına kayınca, onların o korkunç halleri karşısında “Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğuyla beraber eyleme!” diye yalvarırlar. A'râf / 48. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ Arâftakiler, simalarından tanıdıkları cehennem ehli bazı adamlara seslenerek şöyle derler “Gördünüz ya, ne kalabalık taraftarlarınız, ne hesapsız servetiniz, ne de kibirli tavırlarınız bugün size bir fayda sağladı.” A'râf / 49. Ayet اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللّٰهُ بِرَحْمَةٍۜ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَ Cennetlikleri işaret ederek “Böylelerine Allah rahmetini eriştirmeyecek» diye yemin ettiğiniz kimseler şunlar değil miydi? Şimdi ise onlara Allah Girin cennete; artık size bir korku yok ve siz asla mahzun da olmayacaksınız» buyuruyor.” A'râf / 50. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ Cehennem ehli cennet ehline “Suyunuzdan veya Allah’ın size ihsân ettiği diğer nimetlerden biraz da bizim üzerimize akıtın” diye seslenirler. Onlar da “Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. A'râf / 51. Ayet اَلَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ نَنْسٰيهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ هٰذَاۙ وَمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ O kâfirler ki dinlerini oyun ve eğlence edinip, din adına oyun ve eğlence türünden şeylerle meşgul olmuşlardı; dünya hayatı kendilerini aldatmıştı. Onlar, nasıl kendilerini bekleyen bu dehşetli günle yüz yüze geleceklerini unutup âyetlerimizi bile bile inkâr ettilerse, biz de bugün onları öylece unutur, affedip nimet vermek için hiç hatırlamayız. A'râf / 52. Ayet وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلٰى عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ Oysa biz onlara, kesin bir bilgiye dayanarak mânasını ve hükümlerini tek tek açıkladığımız, iman edecek kimselere doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmet kaynağı olan bir kitap göndermiştik. A'râf / 53. Ayet هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ Onlar, Kur’an’a iman etmek için ille de onun bildirdiği kıyâmet haberinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? O gerçekleştiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle diyecekler “Demek Rabbimizin peygamberleri bize gerçeğin ta kendisini getirmişler, ama biz kulak asmamışız! Şimdi bize şefaat edecek kimseler yok mu? Veya dünyaya tekrar gönderilsek de daha önce yapamadığımız sâlih ameller yapsak!” Ne var ki onlar kendi felaketlerini bizzat kendileri hazırladılar ve kendilerine en büyük zararı verdiler. Uydurdukları sahte tanrıları da onları yüzüstü bırakıp görünmez oluverdi. Enfâl / 4. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri yanında yüksek dereceler, bağışlanma, güzel ve tükenmez bir rızık vardır. Enfâl / 14. Ayet ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ İşte zâlimlerin dünyadaki cezası budur. Ey müşrikler, şimdilik tadın onu bakalım! Kâfirler için bir de cehennem azâbı olduğunu unutmayın! Enfâl / 23. Ayet وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ Eğer Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, elbette onlara duyururdu. Fakat duyuracak bile olsa, onlar yine haktan yüz çevirir, dönüp giderler. Tevbe / 72. Ayet وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ Allah mü’min erkek ve mü’min kadınlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel ve hoş meskenler vadetmektedir. Allah’ın hoşnutluğu ise hepsinden daha büyüktür. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. Yunus / 9. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Buna karşılık iman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sâyesinde doğru yola erdirecektir. Neticede onlar, içinde her türlü nimetin kaynadığı cennetlerde yaşayacak; bahçelerinin arasından, köşklerinin altından ırmaklar akacaktır. Yunus / 10. Ayet دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ Onların cennette “Allahım! Sen her türlü kusurdan ve ortaktan uzaksın!” diye dua edecek; birbirlerine olan iyilik ve âfiyet dileklerini ise “Selâm!” sözüyle sunacaklardır. Dualarının sonunda da “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun!” diyeceklerdir. Ra'd / 20. Ayet اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ Onlar, Allah’a verdikleri sözü kesinlikle yerine getirirler; verdikleri sözden dönmezler. Ra'd / 21. Ayet وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ Onlar, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları gözetir, Rableri huzurunda derin bir saygıyla ürperir ve hesaplarının kötü çıkmasından korkarlar. Ra'd / 22. Ayet وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ Onlar, Rablerinin rızâsını kazanmak için her türlü sıkıntıya sabreder, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizlice ve açıktan Allah yolunda harcar, kötülüğü iyilik yaparak kendilerinden uzaklaştırırlar. Dünyanın sonunda güzel bir hayat işte böyle kimseleri beklemektedir. Ra'd / 23. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ Bu güzel hayat, onların babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden iyi olanlarla beraber girecekleri Adn cennetleridir. Melekler de her kapıdan yanlarına varıp onlara şöyle derler Ra'd / 24. Ayet سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ “Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun! Bakın, dünya hayatının mutlu sonu ne kadar güzelmiş!” Ra'd / 25. Ayet وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönenler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları koparıp atanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara gelince, işte lânet de bunlar içindir, varılacak en kötü yer olan cehennem de bunlar içindir. Hicr / 45. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ Kalpleri Allah’a saygı ile dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Hicr / 46. Ayet اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Kendilerine “Huzur, selâmet ve tam bir emniyet içinde girin cennetlere!” denir. Hicr / 47. Ayet وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Biz onların kalplerinde kin ve nefret adına ne varsa hepsini söküp atarız. Dost ve kardeş olarak tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar. Hicr / 48. Ayet لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ Orada hiçbir yorgunluk ve zahmete maruz kalmazlar ve oradan artık bir daha çıkarılmazlar. Hicr / 49. Ayet نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا۬ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ Rasûlüm! Kullarıma şunu haber ver Elbette ben, evet ben çok bağışlayıcıyım ve çok merhamet edenim. Hicr / 50. Ayet وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ Ama azabım da acı mı acı, can yakıcı bir azaptır! Nahl / 30. Ayet وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْرًاۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara “Rabbiniz ne indiriyor?” diye sorulduğunda onlar “Sadece iyilik ve güzellik indiriyor” derler. İyilik yapanlara bu dünya hayatında güzel bir mükâfat vardır. Âhiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır. Gönüllerinde besledikleri o derin saygıyla Allah’a karşı gelmekten sakınanların varacağı yurt gerçekten ne güzeldir! Nahl / 31. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ O yurt Adn cennetleridir ki, oraya girerler, altından ırmaklar akar, orada onlar için diledikleri her şey vardır. Allah, takvâ sahiplerini işte böyle mükâfatlandırır. Nahl / 32. Ayet اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini “Selam olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!” diye müjdelerler. Kehf / 31. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا۟ İşte onlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler, tahtlar üzerine yaslanarak otururlar. Bu nimetler ne güzel mükâfat; o cennet ne güzel bir barınaktır! Meryem / 63. Ayet تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا Kullarımız içinde bize karşı kalpleri saygıyla dopdolu olan, günahlardan kaçınan ve tertemiz kalabilenlere vereceğimiz cennet işte budur! Meryem / 64. Ayet وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ Cebrâil dedi ki “Biz melekler, ancak Rabbinin emriyle ineriz. Çünkü geleceğimiz, geçmişimiz ve bu ikisi arasındaki her şeyin bilgisi ve tedbiri On’a aittir. Senin Rabbin asla unutkan değildir.” Meryem / 65. Ayet رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟ “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Öyleyse yalnız O’na kulluk et; O’na olan kulluğunda sabır ve sebât göster! Hiç O’na denk ve adaş olacak başka birini biliyor musun? Hayır, yoktur!” Enbiyâ / 101. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ Buna karşılık kendilerine tarafımızdan ebedî mutluluk takdir edilmiş olanlara gelince, onlar cehennemden uzak tutulacaklardır. Enbiyâ / 102. Ayet لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ Onlar cehennemin hışırtısını bile duymayacak; cennette canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır. Enbiyâ / 103. Ayet لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ Kıyâmetin yol açtığı en büyük korku dahi onları üzmeyecek ve melekler kendilerini “Size vadedilen o mutlu gün işte bu gündür” diyerek karşılayacak. Hac / 14. Ayet اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ Şüphesiz Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah, elbette dilediğini yapar. Hac / 23. Ayet اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Buna karşılık Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Orada onlar altından bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Onların cennetteki elbiseleri de ipekten olacaktır. Hac / 24. Ayet وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ Çünkü onlara dünyada sözün en güzeli olan kelime-i tevhîdi söylemek nasip edilmiştir, hem de onlar her türlü hamde lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir. Mü'minûn / 8. Ayet وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ O mü’minler, kendilerine tevdî edilen her türlü emâneti korur ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler. Mü'minûn / 9. Ayet وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ Onlar namazlarını vaktinde, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte kılar, hiç geçirmezler. Mü'minûn / 10. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ İşte onlar vâris olacakların tâ kendileridir. Mü'minûn / 11. Ayet اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Evet onlar, muhteşem nimetlerle bezenmiş Firdevs cennetlerine vâris olacak ve ebediyen orada yaşayacaklardır. Furkan / 15. Ayet قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يرًا Rasûlüm! De ki “Böyle bir sonuç mu daha hayırlı, yoksa kalpleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara vadedilen ebedî cennet mi? O cennet onlar için bir mükâfat ve nihâî bir varış yeri olacaktır. Furkan / 16. Ayet لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا Orada arzu ettikleri her şey vardır ve onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Rabbinin yerine getirmeyi üstlendiği ve gerçekten istenmeye değer bir vadidir. Furkan / 24. Ayet اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَق۪يلًا Cennetin yârân ve yoldaşları ise o gün kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde olacaklardır. Ankebût / 58. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ İman edip sâlih ameller işleyenleri, cennette altlarından ırmaklar akan yüksek köşklere yerleştireceğiz ve orada ebedî olarak kalacaklardır. Hayatlarını böyle sâlih ameller işleyerek geçirenlerin mükâfatı ne güzeldir! Rûm / 15. Ayet فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ Ayrılacaklar da, iman edip sâlih ameller işleyenler, işte o bahtiyâr insanlar, cennetin has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanacaklar. Lokman / 8. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ man edip sâlih ameller yapanlara ise, nimetlerle dolu cennetler vardır. Lokman / 9. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah’ın verdiği gerçek sözdür. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. Yâsin / 55. Ayet اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ Cennet ehli o gün tatlı, mutluluk dolu meşguliyetler içinde cennet nimetlerinden yiyip içerler. Yâsin / 56. Ayet هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ Kendileri ve eşleri, gölgeler altında, koltuklara kurulup yaslanırlar. Yâsin / 57. Ayet لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ Orada onlar için çeşit çeşit meyveler ve canlarının çektiği her şey vardır. Yâsin / 58. Ayet سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ Bir de, merhameti pek bol olan bir Rabden onlara hitâben “Selâm!” sözü vardır. Sâffât / 40. Ayet اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Ancak Allah’ın ihlâsa erdirdiği kullar başka! Sâffât / 41. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ Onlar için özel hazırlanmış nimetler vardır Sâffât / 42. Ayet فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ Türlü türlü meyveler… Onlar çok değerli misafirler olarak ağırlanır, sürekli ikrâm görürler; Sâffât / 44. Ayet عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Çeşitli mücevherlerle işlenmiş koltuklar üzerinde otururlar. Sâffât / 45. Ayet يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ Çevrelerinde, çağıldayan tertemiz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır. Sâffât / 46. Ayet بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ Duru mu duru; içenlere pek hoş gelir, lezzet verir. Sâffât / 47. Ayet لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ İçinde zararlı ve sersemletici hiçbir şey bulunmaz; ondan içmekle sarhoş da olunmaz. Sâffât / 48. Ayet وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ Yanlarında da gözlerini sadece kocalarına çevirmiş, yumuşak bakışlı, ceylan gözlü eşler vardır. Sâffât / 49. Ayet كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ Sanki onlar, gün yüzü görmemiş, toz topraktan korunmuş beyaz ve pürüzsüz deve kuşu yumurtaları gibidir. Sâffât / 50. Ayet فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ Cennet ehli, bu halde otururken birbirlerine yönelir, candan bir sohbete dalarlar. Sâffât / 51. Ayet قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ İçlerinden biri şöyle anlatır “Sahi, benim çok yakın bir arkadaşım vardı.” Sâffât / 52. Ayet يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ “Yanıma gelir, iğneli iğneli Sen de mi» derdi, yeniden dirileceğimize inanıyorsun?»” Sâffât / 53. Ayet ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ “Biz ölüp de toprak ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra, yani biz o halde iken mi diriltilip hesaba çekileceğiz?» diyerek âhireti inkâr ederdi.” Sâffât / 54. Ayet قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ Sonra “O zâlimin şimdi ne halde olduğunu görmek ister misiniz?” der. Sâffât / 55. Ayet فَاطَّلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ Derken bakar da, onu kızgın alevli cehennemin tam ortasında görür. Sâffât / 56. Ayet قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ Ona şöyle seslenir “Allah’a yemin olsun ki, neredeyse beni de içine düştüğün o helâke sürükleyecektin.” Sâffât / 57. Ayet وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ “Eğer Rabbimin lutf u inâyeti yetişmeseydi, şimdi ben de elbette eli kolu bağlanıp cehenneme atılanlardan olacaktım.” Sâffât / 58. Ayet اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek şöyle devam eder “Artık bir daha ölmeyeceğiz, değil mi?” Sâffât / 59. Ayet اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ “Dünyadan ayrılırken tattığımız o ilk ölümümüzden başka? Azaba da uğratılmayacağız, değil mi?” Sâffât / 60. Ayet اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ “Şüphesiz en büyük başarı ve kurtuluş işte budur!” Sâffât / 61. Ayet لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “Çalışacak olanlar, işte böyle bir başarıya ulaşmak için çalışsınlar!” Sâd / 49. Ayet هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ Bunlar bir öğüttür, hatırlatmadır. Kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanları gerçekten güzel bir âkibet, çok hoş bir dönüş yeri beklemektedir Sâd / 50. Ayet جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ Kapıları kendilerine ardına kadar açılmış sonsuz nimet ve ebedî mutluluk diyarı olan Adn cennetleri. Sâd / 51. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ Orada koltuklar üzerine yaslanıp otururlar, canlarının çektiği her çeşit meyve ve içecekten isterler. Sâd / 52. Ayet وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ Yanlarında da bakışlarını sadece kocalarına dikmiş aynı yaşta dilberler vardır. Sâd / 53. Ayet هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ İşte hesap gününde size verileceği müjdelenen nimetler bunlardır. Sâd / 54. Ayet اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ Bunlar, sizin için hazırladığımız nimetlerdir ki, sonsuza kadar bitmek tükenmek bilmez! Sâd / 55. Ayet هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ Evet, bunlar takvâ sahipleri içindir. İsyânkâr azgınlara gelince, onları çok kötü bir dönüş yeri beklemektedir Sâd / 39. Ayet هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ Şöyle buyurduk “Bu nimetler, sana bizim armağanımızdır. İstersen sen de bundan başkalarına verebilirsin, istersen elinde tutarsın; her iki durumda da sana hesap sorulmayacak!” Sâd / 73. Ayet فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ Bütün melekler hep birlikte secde ettiler. Sâd / 74. Ayet اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ Yalnız İblîs secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Fussilet / 30. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “Rabbimiz Allah’tır!” diye ikrarda bulunup, sonra da özde ve sözde dosdoğru olarak inanç, amel ve ahlâkta sapmadan doğru yolu tâkip edenlerin üzerine melekler iner ve şöyle derler “Korkmayın ve üzülmeyin! Size vadolunan cennetle sevinin!” Fussilet / 31. Ayet نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ “Biz dünya hayatında da, âhirette de size dostuz. Cennette canınızın çektiği her şey vardır; orada istediğiniz her şey sizindir.” Fussilet / 32. Ayet نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ “Çok bağışlayıcı, sonsuz merhamet sahibi Allah’tan bir ikram olarak!” Zuhruf / 69. Ayet اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ O kullarım ki, dünyada iken bizim âyetlerimize inanmış ve bütün varlıklarıyla bize teslim olmuşlardı. Zuhruf / 70. Ayet اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ “Haydi siz ve eşleriniz muhteşem bir şekilde karşılanıp ağırlanmak üzere, sevinç ve saâdet içinde girin cennete!” Zuhruf / 71. Ayet يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ Etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır “Artık siz orada ebediyen kalacaksınız!” Zuhruf / 72. Ayet وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ “Yaptığınız güzel ameller sâyesinde vâris kılındığınız cennet işte burasıdır.” Zuhruf / 73. Ayet لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ “Burada sizin için bol bol meyveler, yiyecekler vardır; onlardan âfiyetle yersiniz.” Duhân / 51. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ Beri tarafta, gönülleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar, her türlü azaptan güvenli bir yerdedir. Duhân / 53. Ayet يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinir, karşılıklı otururlar. Duhân / 54. Ayet كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ İşte onları böyle mükâfatlandırır, kendilerini güzel gözlü hûrilerle evlendiririz. Duhân / 55. Ayet يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ Orada güven içinde canlarının çektiği her türlü meyveden isterler. Duhân / 56. Ayet لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ Dünyadaki ilk ölüm dışında artık orada bir daha ölüm tatmazlar. Allah onları kızgın alevli cehennem azabından da koruyacaktır. Duhân / 57. Ayet فَضْلًا مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Bütün bunlar Rabbinin lutf u keremiyle gerçekleşecektir. En büyük başarı ve mutluluk işte budur! Muhammed / 14. Ayet اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ Rabbinden gelen apaçık bir delile dayanarak hareket eden kimse, hiç kötü işleri kendisine süslü gösterilen ve nefsânî arzularının peşine düşmüş kimse gibi olur mu? Muhammed / 15. Ayet مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin durumu şöyledir Orada hiç bozulmayan tertemiz su ırmakları, tadı bozulmayan taptaze süt ırmakları, içenlere lezzet veren ve dünyadakiler gibi sarhoş etmeyen şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Onlar için orada ayrıca canlarının çektiği her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Böyle nimetler içinde yaşayanlarla; cehennemde sürekli kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları parçalanan kimseler hiç bir olur mu? Muhammed / 16. Ayet وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ Onlardan seni dinler gibi görünenler vardır. Fakat senin huzurundan ayrıldıkları zaman, gerçekten seni dinleyip bilgi sahibi olanlara alaycı bir tavırla “Demin o ne söylemişti bakalım?” derler. Onlar, kalplerini Allah’ın mühürlediği ve nefsânî arzularının peşine düşmüş kimselerdir. Kaf / 31. Ayet وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ O gün cennet de, gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara iyice yakınlaştırılacak; kolayca girebilsinler diye onlardan uzak tutulmayacaktır. Kaf / 32. Ayet هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ Onlara şöyle denilecek “İşte size dünyada vadolunan cennet budur! Bütün gönlüyle Allah’a yönelen, O’na karşı kulluk vazîfelerini dikkatle yerine getiren her kul için hazırlanmış bir cennet!” Kaf / 33. Ayet مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ “Görmediği halde Rahmân’a karşı derin bir saygı besleyip içi ürpertiyle dolan ve sürekli Allah’a yönelmiş, O’na boyun eğmiş bir kalple gelen her kul için.” Kaf / 34. Ayet اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ “Şimdi girin oraya selâmetle ve her türlü kötülükten emniyet içinde. Artık bu gün, sonsuz hayatın başladığı gündür!” Kaf / 35. Ayet لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ Orada onların istedikleri her şey var; üstelik katımızdan daha fazlası da var. Tûr / 17. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ Gönülleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olup O’na itaatsizlikten sakınan ve O’nun emirlerini büyük bir itinâ ile yerine getirmeye çalışanlar, cennetlerde ve nimet içindedirler. Tûr / 28. Ayet اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟ “Çünkü biz daha önce yalnız O’na kulluk eder, yalnız O’na yalvarırdık. Gerçekten O, evet O, lutf u ihsânı bol olandır, sonsuz merhamet sahibidir.” Kamer / 54. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ Allah’a gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten sakınıp emirlerine titizlikle uyanlar ise cennet bahçelerinde ve ırmak kenarlarındadırlar. Kamer / 55. Ayet ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ Gücü her şeye yeten ve hükmü her şeye geçen Hükümdar’ın huzurunda, hoşnut olacakları çok şerefli bir hak ve dürüstlük meclisindedirler. Rahmân / 46. Ayet وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ Rabbinin huzuruna çıkıp hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır. Rahmân / 78. Ayet تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ Sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin ismi ne yücedir! Vâkıa / 1. Ayet اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman; İnsan / 5. Ayet اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ İyilik, ihlas ve fazilet sahibi insanlar, karışımı kâfûr olan cennet içeceği dolu bir kadehten içerler. İnsan / 22. Ayet اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا۟ Onlara şöyle denir “Bütün bunlar, sizin için hazırlanmış bir mükâfattır. Dünyadaki amel ve gayretleriniz böylece kabule şâyan olmuştur.” Nebe' / 31. Ayet اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar için büyük bir kurtuluş vardır. Nebe' / 33. Ayet وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ Göğüsleri tomurcuklanmış aynı yaşta dilberler, Nebe' / 35. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan. Nebe' / 36. Ayet جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ Bütün bunlar Rabbinden, yaptıklarına yeterli bir karşılık, çok iyi hesaplanmış bir mükâfattır. Nebe' / 37. Ayet رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. O Rahmân’dır. Kimse O’nun huzûrunda söz söylemeye güç yetiremez. Nebe' / 38. Ayet يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا O gün Rûh ve melekler saf saf dizilir. Rahmân’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da ancak doğru ve uygun olanı söyler. Mutaffifin / 23. Ayet عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ Koltuklar üzerine oturmuş, sevinçle etrafı seyrederler. Mutaffifin / 36. Ayet هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ Nasıl, buldu mu o kâfirler yaptıklarının tam karşılığını? Bürûc / 11. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ Buna karşılık, iman edip sâlih ameller yapanlara ise içinden ırmaklar akan cennetler vardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur. Gâşiye / 2. Ayet وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ Yüzler vardır o gün korku ve zillet içinde eğilmiştir. Gâşiye / 8. Ayet وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ Yüzler de vardır o gün nimetler içinde mutludur. Âl-i İmrân / 15. Ayet قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ Onlara şöyle söyle “Size bunlardan daha güzelini haber vereyim mi? Takvâ sahiplerine Rableri katında altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve hepsinden öte Allah’ın rızâsı vardır. Allah, kullarını hakkiyle görmektedir. Âl-i İmrân / 107. Ayet وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Yüzleri pırıl pırıl olanlara gelince, onlar hep Allah’ın rahmetinin tecelli ettiği cennette olacak ve orada ebedî kalacaklardır. Âl-i İmrân / 136. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ Onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve içinde ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar orada sonsuzca kalacaklardır. Böyle bildikleriyle gerektiği şekilde amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! Âl-i İmrân / 198. Ayet لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olmak üzere, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İtaat ehli sâlih kullar için Allah katındaki nimetler daha hayırlıdır. Nisâ / 57. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَل۪يلًا Buna karşılık, iman edip sâlih amel işleyenleri, içinde ebediyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Biz onları, serin ve hoş gölgeler altına alacak, sürekli taze ve hiç kesilmeyen nimetler içinde yaşatacağız. Nisâ / 122. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلًا İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştireceğiz. Bu, Allah’ın gerçek vadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? Mâide / 65. Ayet وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Eğer Ehl-i kitap iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, biz elbette onların günahlarını örter ve kendilerini nimetlerle dolu cennetlere yerleştirirdik. Mâide / 119. Ayet قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Allah şöyle buyuracak “Bu gün, iman ve yaşayışlarında doğruluktan ayrılmayanlara doğruluklarının fayda vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur!” Tevbe / 21. Ayet يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ Rableri onları kendi tarafından bir rahmetle, rızâsıyla ve içinde onlar için hazırlanmış çok kıymetli, ebedî nimetler bulunan cennetlerle müjdeler. Tevbe / 22. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ Onlar, o cennetlerde ebediyen kalacaklardır. Hiç şüphesiz en büyük mükâfat Allah yanındadır. Tevbe / 89. Ayet اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ Allah, onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük kurtuluş ve başarı işte budur. Tevbe / 100. Ayet وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ İslâm’ı kabul ve ona hizmette öne geçen muhâcir ve ensârın ilkleri ile bunların yoluna en güzel bir şekilde uyanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlar için her tarafında ırmaklar çağlayan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. Hûd / 23. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ İman edip sâlih amel işleyenler ve derin bir tevâzu ve huşûyla Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdırlar. Hem orada ebedî kalacaklardır. Hûd / 108. Ayet وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ Bahtiyâr olanlar ise cennettedirler. Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da orada ebediyen kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Bu mükâfat, ardı arkası kesilmeyip devam edecek ilâhî bir lutuftur. Ra'd / 29. Ayet اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبٰى لَهُمْ وَحُسْنُ مَاٰبٍ O iman edip sâlih amel işleyenler var ya; işte dünyada huzurlu bir hayat, âhirette de varılacak yerlerin en güzeli olan cennet onları beklemektedir. Ra'd / 35. Ayet مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اُكُلُهَا دَٓائِمٌ وَظِلُّهَاۜ تِلْكَ عُقْبَى الَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۗ وَعُقْبَى الْكَافِر۪ينَ النَّارُ Allah’a karşı gelmekten sakınan ve saygı dolu bir gönülle O’nun istediği gibi kulluk yapanlara vadedilen cennetin misâli şöyledir Ağaçlarının arasından ve köşklerinin altından ırmaklar akar, yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır. İşte Rabbinden korkup günahlardan sakınanların mutlu sonu budur. Kâfirlerin âkıbeti ise ateştir. İbrahim / 23. Ayet وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ İman edip sâlih ameller yapanlar, altlarından ırmaklar akan cennetlere konulur ve orada Rablerinin izniyle sonsuza dek kalırlar. Birbirlerine olan iyi dilek ve temennilerini ise “Selâm size!” diye ifade ederler. Kehf / 107. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًاۙ İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onların konaklama yerleri Firdevs cennetleridir. Kehf / 108. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا Onlar orada ebedî olarak kalacaklar; usanç duyup da oradan bir an olsun ayrılmak istemeyeceklerdir. Meryem / 60. Ayet اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ Ancak günahlarından vazgeçip Allah’a yönelen, iman eden ve sâlih amel işleyenler, işte bunlar, cennete girecek ve hiçbir haksızlığa uğramayacaklardır. Meryem / 61. Ayet جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا Orası Adn cennetleridir ki, Rahmân o cennetleri kullarına, o kullar onları görmeden ve akıl ve idraklerinin ötesinde olarak vadetmiştir. Hiç şüphesiz Allah’ın vadi gerçekleşecektir. Meryem / 62. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا اِلَّا سَلَامًاۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Onlar orada boş ve anlamsız sözler işitmeyecek, sadece selâmet, emniyet ve huzur sözleri duyacaklardır. Orada sabah akşam kendilerine sunulacak ziyafetler de hazırdır. Tâ-Hâ / 76. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟ Onlar, altlarından ırmaklar akan Adn cennetlerinde ebedî kalacaklardır. Her türlü yanlış inançtan ve günahlardan arınanların mükâfatı işte budur! Tâ-Hâ / 117. Ayet فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى Bunun üzerine şöyle buyurduk “Ey Âdem! Şüphesiz bu İblîs, senin ve eşin için çok tehlikeli bir düşmandır. Dikkat edin de, sizi cennetten çıkarmasın! Yoksa ihtiyaçlar içinde koşturur durur, sıkıntı çeker, perişan olursun.” Tâ-Hâ / 121. Ayet فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ Böylece Âdem ve Havva o yasak ağaçtan yediler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine açılıp belli oluverdi de oraları hemen cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. Böylece Âdem, Rabbinin emrine karşı geldi ve şaşırıp kaldı. Furkan / 10. Ayet تَبَارَكَ الَّذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا O şânı öyle yüce, öyle feyiz ve bereket kaynağı bir Allah’tır ki, eğer dilese, senin için bundan daha hayırlısını verir, sana altlarından ırmaklar akan cennetler lutfeder ve senin için köşkler, saraylar yapar. Furkan / 75. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ İşte bunlar, hak yolda sabır ve sebât göstermelerine karşılık cennetin yüksek makam ve köşkleriyle mükâfatlandırılacak, oraya selâm ve hürmetle buyur edileceklerdir. Furkan / 76. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا Hem de orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir yerleşim yeridir! Şuarâ / 90. Ayet وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ O gün cennet, kalpleri Allah’a saygı ile dopdolu olup günahlardan sakınanlara yaklaştırılacak. Rûm / 44. Ayet مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ Artık kim inkâr etmişse, elbette inkârı kendi zararınadır. Sâlih ameller işleyenler de kendileri için iyi bir hazırlık yapmış olmaktadırlar. Secde / 19. Ayet اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ İman edip sâlih ameller işleyenlere, yaptıklarına karşılık bir konaklama yeri olarak Me’vâ cennetleri vardır. Fâtır / 33. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۚ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Onların mükâfatı, sonsuz nimet ve ebedî mutluluk yeri olan Adn cennetleridir. Onlar o cennetlere girer, orada altın bilezik ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektir. Fâtır / 34. Ayet وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ Şöyle derler “Bizden her türlü üzüntüyü ve endişeyi gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir.” Fâtır / 35. Ayet اَلَّذ۪ٓي اَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِه۪ۚ لَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا لُغُوبٌ “O Rabbimiz ki, lutf u keremiyle bizi bu ebedî kalınacak yurda yerleştirdi. Burada artık bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” Zümer / 20. Ayet لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ Buna karşılık, Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için ise, birbiri üstüne kat kat binâ edilmiş ve altlarından ırmaklar akan muhteşem köşkler vardır. Bu, Allah’ın verdiği sözdür. Allah verdiği sözden asla dönmez. Zümer / 73. Ayet وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ Kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da bölük bölük cennete sevk edilecekler. Oraya geldiklerinde cennetin kapıları açılacak ve cennetin bekçileri “Selâm olsun size! Ne mutlu size! Tertemiz geldiniz! Haydi, ebediyen kalmak üzere girin cennete!” diye buyur edecekler. Zümer / 74. Ayet وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ Onlar ise şöyle diyecekler “Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennette istediğimiz yerde oturmak üzere bizi bu ebediyet yurduna vâris kılan Allah’a hamdolsun! Sâlih ameller işleyenlerin mükâfatı ne güzel!” diyecekler. Mü'min / 8. Ayet رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ “Rabbimiz! Hem onları, hem de onların babalarından, eşlerinden ve nesillerinden sâlih olanları, kendilerine vadettiğin sonsuz nimet ve ebedî mutluluk yeri olan Adn cennetlerine yerleştir. Şüphesiz sen kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olansın.” Mü'min / 40. Ayet مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ “Kim bir kötülük işlerse, orada sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. Erkek veya kadın kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girecekler ve orada hadsiz hesapsız nimetlere nâil olacaklardır.” Şûrâ / 22. Ayet تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ Kıyâmet günü zâlimlerin, dünyada işledikleri günahlardan ötürü korkup titrediklerini görürsün. Oysa çâre yok, korktukları azap mutlaka başlarına gelecektir. İman edip sâlih ameller işleyenler ise nimet ve güzelliklerle dolu cennet bahçelerinde olacaktır. Rableri katında onlara diledikleri her şey verilecektir. Gerçek büyük başarı ve kazanç işte budur. Zâriyât / 15. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ Gönülleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olup O’na itaatsizlikten sakınan ve güçleri ölçüsünde O’nun emirlerini yerine getirmeye çalışanlar, cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Zâriyât / 16. Ayet اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ Rablerinin kendilerine bahşedeceği her türlü nimeti alacaklardır. Çünkü onlar daha önce iyilik eden ve yaptığı işi güzel yapan kimselerdi. Tûr / 18. Ayet فَاكِه۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ Rablerinin kendilerine bahşettiği nimetlerle zevk u safâ sürerler. Rableri onları o kızgın alevli cehennemin azabından korumuştur. Tûr / 19. Ayet كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ Onlara “Dünyada yaptığınız güzel amellerin karşılığı olarak yiyin, için, âfiyet olsun!” denecek. Tûr / 20. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍ Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanacaklar. Onları tatlı dilli, güler yüzlü, güzel gözlü tertemiz cennet hanımlarıyla evlendireceğiz. Tûr / 22. Ayet وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Onlara canlarının çektiği meyve ve et çeşitlerinden bol bol ikram edeceğiz. Tûr / 23. Ayet يَتَنَازَعُونَ ف۪يهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ ف۪يهَا وَلَا تَأْث۪يمٌ Orada içecek dolu kadehleri elden ele dolaştırırlar; fakat bunu içmek ne boş ve mânasız konuşmalara sebep olur, ne de günaha sokar. Tûr / 24. Ayet وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ۬ مَكْنُونٌ Etraflarında hizmetlerine tahsis edilmiş, sedeflerinde saklı inciler gibi pırıl pırıl civanlar dolaşır. Tûr / 25. Ayet وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ Birbirlerine dönüp hallerini sorar, sohbet ederler. Tûr / 26. Ayet قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ Şöyle derler “Doğrusu biz, geçmişte çoluk çocuğumuzun arasında, en mutlu olduğumuz anlarda bile Rabbimizin azabından çok korkardık.” Tûr / 27. Ayet فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ “Fakat şükürler olsun ki Allah bize lutfetti de, alevleri iliklere işleyen o korkunç azaptan bizi korudu!” Necm / 15. Ayet عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ Onun yanında da Me’vâ Cenneti vardır. Rahmân / 48. Ayet ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ Her iki cennet de türlü türlü meyveler veren sık yapraklı ağaçlarla doludur. Rahmân / 50. Ayet ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ İkisinde de akıp giden iki pınar vardır. Rahmân / 52. Ayet ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ İkisinde de her çeşit meyveden çifter çifter vardır. Rahmân / 54. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ Cennetlikler, orada astarları kalın atlastan dokunmuş döşekler üzerine kurulurlar. Her iki cennetin olgunlaşmış meyveleri de ellerinin altında, hemen erişilip toplanıverecek yakınlıktadır. Rahmân / 56. Ayet ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ O cennetlerde bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş öyle tatlı bakışlı güzel kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan eli değmiştir ne de cin. Rahmân / 58. Ayet كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ O kadınlar güzellik ve parlaklıkta sanki yakut ve mercandırlar. Rahmân / 60. Ayet هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ İyiliğin mükâfatı böyle iyilikten başka ne olabilir ki? Rahmân / 62. Ayet وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. Rahmân / 66. Ayet ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ İkisinde de gürül gürül akan iki pınar vardır. Rahmân / 68. Ayet ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ Her ikisinde de türlü türlü meyveler, hurmalar, narlar bulunur. Rahmân / 70. Ayet ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ Bunların içinde iyi huylu, güzel yüzlü hanımlar vardır. Rahmân / 72. Ayet حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ Onlar çadırlarda sadece eşleri için ayrılmış gözlerinin siyahı simsiyah, beyazı bembeyaz fevkalade güzel hûrilerdir! Rahmân / 74. Ayet لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ Daha önce kendilerine ne bir insan eli değmiştir, ne de cin. Rahmân / 76. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ O cennetlerdekiler, yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslanırlar. Vâkıa / 10. Ayet وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ Üçüncü zümre “sâbikûn”; dünyada hayırlı işlerde öne geçenlerdir ki, onlar âhirette mükâfatda da öne geçeceklerdir. Vâkıa / 11. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ İşte bunlar “mukarrabûn”; Allah’a en yakın kullardır. Vâkıa / 12. Ayet ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Nimetlerle dopdolu cennetlerde olacaklardır. Vâkıa / 15. Ayet عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ Mücevherlerle işlenip süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kurulurlar. Vâkıa / 16. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ Orada birbirlerine muhabbetle bakarak karşılıklı otururlar. Vâkıa / 17. Ayet يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ Etraflarında hiç yaşlanmayan gençler hizmet için âdeta pervâne olur; Vâkıa / 18. Ayet بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ Durmadan çağıldayan pınarlardan doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle… Vâkıa / 19. Ayet لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar. Vâkıa / 20. Ayet وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ Beğendikleri türlü türlü meyvelerle… Vâkıa / 21. Ayet وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ Canlarının çektiği kuş etleriyle… Vâkıa / 23. Ayet كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ Sedeflerinde saklı inciler gibi! Vâkıa / 24. Ayet جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Dünyada yaptıkları güzel amellere bir mükâfat olarak. Vâkıa / 25. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا تَأْث۪يمًاۙ Orada ne bir boş, mânasız laf işitirler, ne de günaha sokacak bir söz. Vâkıa / 26. Ayet اِلَّا ق۪يلًا سَلَامًا سَلَامًا Sadece, “Selâm size ey cennetlikler, selâm!” sözünü duyarlar. Vâkıa / 27. Ayet وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ O “ashâb-ı yemîn” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâb-ı yemin!” Vâkıa / 33. Ayet لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ Ki o nimetler ne eksilip tükenir, ne de onlardan esirgenir. Vâkıa / 34. Ayet وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ Kabartılmış yüksek döşekler üzerine eşleriyle birlikte yaslanırlar. Vâkıa / 35. Ayet اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ Şüphesiz biz cennet kadınlarını yepyeni bir yaratılışla yarattık. Vâkıa / 37. Ayet عُرُبًا اَتْرَابًاۙ Eşlerine karşı sevgi dolu, âşık ve hep aynı yaşta. Vâkıa / 38. Ayet لِاَصْحَابِ الْيَم۪ينِۜ۟ Bütün bunlar, “ashâb-ı yemîn” içindir. Vâkıa / 88. Ayet فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ Eğer ölen kişi “mukarrebûn”dan; Allah’a yaklaştırılmış has kullardan ise, Vâkıa / 89. Ayet فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ Onu bekleyen sonsuz bir rahatlık ve mutluluk, güzel ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir. Vâkıa / 90. Ayet وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise, Vâkıa / 91. Ayet فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ Melekler ona “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler. Hadid / 12. Ayet يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ Kıyâmet günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları görürsün ki, iman ve sâlih amellerinin nurları önlerinde ve sağ taraflarında onları aydınlatmaktadır. Melekler onlara “Bugün sizin müjdeniz, içlerinde ırmaklar akan cennetlerdir; orada ebedî kalacaksınız. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur!” derler. Mücâdele / 22. Ayet لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir toplumun, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanları sevip dost edindiklerini göremezsin; isterse onlar babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun! Allah, o topluluk fertlerinin kalplerine imanı nakşetmiştir ve kendi katından bir ruh ile onları desteklemektedir. Onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın taraftarlarıdır. İyi bilin ki, Allah’ın taraftarları, evet onlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir! Haşr / 20. Ayet لَا يَسْتَو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَٓائِزُونَ Cehennemliklerle cennetlikler elbette bir olamaz. Cennetlikler, işte onlar, gerçekten kurtuluşa erenlerdir. Saf / 12. Ayet يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ Böyle yaparsanız Allah sizin günahlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere; sonsuz nimet ve ebedî mutluluk diyarı olan Adn cennetlerindeki çok güzel köşklere yerleştirir. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur! Teğabün / 9. Ayet يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّـَٔاتِه۪ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Gün gelecek, Allah sizi o büyük toplantı gününde bir araya getirecektir. O gün, kayıp ve kazançların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah’a iman eder ve sâlih ameller işlerse, Allah onun günahlarını örter ve onu, ebediyen kalmak üzere, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur! Talâk / 11. Ayet رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقًا Bir de yaşayan kitap olarak bir peygamber gönderdi. O peygamber, iman edip sâlih amel işleyenleri küfür karanlıklarından iman nûruna çıkarmak için, size gerçeği açıklayan ve yolunuzu aydınlatan apaçık mesajlar olarak Allah’ın âyetlerini okuyup tebliğ ediyor. Kim Allah’a iman eder sâlih ameller işlerse, Allah onu, ebediyen kalmak üzere, içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. Allah ona gerçekten güzel bir rızık nasip etmiştir. Tahrim / 11. Ayet وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا امْرَاَتَ فِرْعَوْنَۢ اِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ ل۪ي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّن۪ي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِه۪ وَنَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını örnek verir. O “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap! Beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar; beni bu zâlimler topluluğundan halâs eyle!” diye niyâz etmişti. Mutaffifin / 32. Ayet وَاِذَا رَاَوْهُمْ قَالُٓوا اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَضَٓالُّونَۙ Mü’minleri gördükleri zaman da “Bunlar gerçekten sapıtmış tipler!” diyorlardı. Gâşiye / 9. Ayet لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۙ Dünyada yaptıklarının sonucundan gâyet memnundur. Fecr / 27. Ayet يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ Ey kâmil bir iman ve sâlih amellerle huzûra ermiş nefis! Fecr / 28. Ayet اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! Fecr / 29. Ayet فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ Dürüst ve samimi kullarımın arasına katıl! Beyyine / 7. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ İman edip sâlih ameller yapanlar ise yaratılmışların en iyisidir. Beyyine / 8. Ayet جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ Onların Rableri katındaki mükâfatları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları sonsuz nimet ve mutluluk diyârı olan Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan. Bu mükâfat, Rabbinden korkup kapleri O’nun saygısıyla ürperenler içindir.
Allah’ın Cennet’te mü’minlere hazırladığı nimetler nelerdir? Cennet nimetleri ile ilgili ayet ve Teala’nın Cennet’te mü’minlere hazırladığı nimetler ile ilgili ayet ve hadisler. CENNET NİMETLERİ İLE İLGİLİ AYETLER “Allah'ın azâbından korkup fenalıklardan sakınanlar takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Onlara Oraya selâmet ve emniyetle giriniz’ denir. Biz, onların gönüllerindeki her türlü kini ve hasedi söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturup sohbet eden kardeşler olacaklar. Onlar orada hiçbir yorgunluk duymayacaklar ve oradan çıkarılmayacaklardır.” Hicr sûresi, 45-48 “Ey âyetlerimize inanan ve Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de. Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk duyarak Cennet'e giriniz. Altın tepsiler ve kadehler içinde onlara yiyecek ve içecek sunulacaktır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine Siz, orada ebedî olarak kalacaksınız, dünyada yaptıklarınıza karşılık kazandığınız Cennet işte budur. Orada sizin için pek çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz, denilir.” Zuhruf sûresi, 68-73 “Allah’ın azâbından korkup fenalıklardan sakınanlar müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamda, bahçelerde ve pınar başlarında, ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı oturup sohbete koyulurlar. Evet böyle olacak. Biz onları iri gözlü hurilerle evlendireceğiz. Onlar orada güven içinde, canlarının çektiği her meyveyi isteyebilirler. İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları Cehennem azâbından korumuştur. İşte bu, mü’minlere Allah’ın bir lutfudur. En büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” Duhân sûresi, 51-57 “İyiler kesinlikle Cennet'tedir. Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler. Yüzlerinde mutluluğun parıltısını görürsün. Kendilerine damgalı, mükemmel bir içki sunulur. Onun içiminin sonu pek hoştur. İşte nefis bir hayat isteyenler bunu istesin, bu yolda yarışsınlar. O içkiye tesnîm pınarının suyu da katılmıştır. O pınardan ancak Allah’ın rızâsını kazananlar içerler.” Mutaffifîn sûresi, 22-28 Bu âyet-i kerîmeler gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, insanoğlunun hayal bile edemediği nimet ve güzelliklerle dolu cennet hakkında fikir edinebilmemiz için Cenâb-ı Mevlâ tarafından sunulmuş renkli birer fotoğraf gibidir. Hiçbir fotoğraf aslının güzelliğini yansıtmaz. Allah Teâlâ cennet hayatının pek nefis bir hayat olduğunu söylemekte, nefâsete düşkün olanların bu hayatı istemesini ve onu elde etmek için durmadan çabalamasını tavsiye etmektedir. O pınar başları, köşkler, bahçeler, üzerinde karşılıklı oturup sohbet edilen koltuklar, tepsiler içinde dolaştırılan meyveler, içecekler, ince ve kalın ipeklerden elbiseler, iri gözlü hûrilerle selâmet ve emniyet içinde bir hayat...Hiçbir korku, endişe ve yorgunluğun, bu güzellikleri kaybedersem türünden hiçbir endişenin hissedilmediği bir âlem...Kin ve kıskançlıktan arındırılmış pırıl pırıl gönüllere sahip insanlarla dostça bir arada yaşamak... Allahım, bütün bunlar ne güzel ne hârika ne emsâlsiz nimetler... Bütün bunlara sahip olmanın tek şartı, âyet-i kerîmelerde belirtildiği üzere, Allah'ın azâbından korkup fenalıklardan sakınmak, kısacası takvâ sahibi olmaktır. Allah hepimizi bu yarışta muvaffak buyursun. Âmin. CENNET NİMETLERİ İLE İLGİLİ HADİSLER Cennet Nimetleri Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennetlikler Cennet'te yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.” Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Enbiyâ 1 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennetliklerin Cennet'te yiyip içmesi bir ihtiyaçtan dolayı değil, eşi benzeri görülmemiş türlü türlü meyveleri, yiyecekleri, içecekleri yeme ve içme zevkini tatmak içindir. Yeme içmenin hemen ardından, yiyip içilen şeyleri dışarı atma ihtiyacı hatıra geleceği için Resûl-i Ekrem Efendimiz ona da cevap lutfetmiş, son derece hoş ve latif olan bu yiyecek ve içeceklerin hafif bir geğirti ve ter ile kolayca dışarı atılacağını, üstelik bu geğirtinin ve terin, son derece hoş kokulu olduğu için kimseyi rahatsız etmeyeceğini belirtmiştir. Orada küçük büyük abdestler için tuvalete gitme ihtiyacının veya burun akıntısı, aksırma, sümkürme gibi hallerin de bulunmadığını ifade etmiştir. Cennet'in bu leziz yemeklerinin bir geğirti, içeceklerinin de ter halinde çıkması mümkündür. Hadisimizden, Cennet'te, Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih etmek anlamına gelen tesbih ile tekbir seslerinin çokça duyulacağı anlaşılmaktadır. Şüphesiz bu zikirler cennette bir mecburiyet sebebiyle söylenmeyecektir. Zira Cennet'te hiçbir mükellefiyet ve mecburiyet yoktur. Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini görmenin derin hazzıyla kendilerinden geçen, O’nun sayısız ve emsâlsiz nimetlerini tatmanın neşesiyle kanatlanan insanlar, sevinçlerini ve mutluluklarını, bu zikirleri tıpkı nefes alır gibi söyleyerek dile getireceklerdir. Seven bir insanın sevdiğinin adını tekrarlamaktan doyumsuz zevk alması gibi, gönülleri Allah aşkıyla dolan o insanlar, bu tesbih ve tekbirleri kendiliğinden söyleyerek, Allah’a duydukları üstün aşkı ve minneti dile getireceklerdir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah Teâlâ cennetlik kullarına pek nefis yiyecekler ve içecekler lutfedecektir. 2. Bunları yiyenler abdest bozma ihtiyacı duymayacaklar. Yenip içilen şeyler vücuttan hoş kokulu bir geğirti ve pek güzel bir ter halinde dışarı atılacaktır. 3. Cennetlikler, Cenâb-ı Hakk’a duydukları sevgi ve minneti, nefes alıp verme ihtiyacı gibi içlerinden gelen bir duyguyla tesbih ve tekbirlerle ifade edeceklerdir. Hiçbir Gözün Görmediği Hiçbir Kulağın İşitmediği ve Hiçbir İnsanın Hayal Bile Edemeyeceği Nimetler Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Allah Teâlâ, Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’ buyurdu.” Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz dedi “Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” [Secde sûresi 32, 17] Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Tefsîru sûre 32, 1, Tevhîd 35; Müslim, Cennet 2-5. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 33, 57; İbni Mâce, Zühd 39 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Allah Teâlâ’nın sâlih yani iyi kulları için cennette neler hazırladığını müjdelediği bu kudsî hadîs, çeşitli âyetlerde ve hadislerde örnek olarak zikredilen cennet nimetlerinden çok daha fazlasını kapsamakta ve iman dolu kalpleri sevinçten hoplatmaktadır. Zira bu hadis, âyetlerde ve hadislerde bize bildirilen cennet nimetlerine göre bildirilmeyen nimetlerin çok daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta bazı rivayetlerde bu nimetleri meleklerin ve peygamberlerin bile bilmedikleri haber verilmektedir. Kendileri için bunca nimetler hazırlanan sâlih kullar kimlerdir? Hadisimizin yukarıda kaynakları verilen bazı rivayetlerinden öğrendiğimize göre, Peygamber Efendimiz bu hadiste geçen âyeti bir önceki âyetle birlikte okuyarak bu bahtiyarları şöyle tarif etmiştir “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere ibadet ettikleri için vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da başkalarına harcarlar.” Demekki insan, Allah’ın verdiği bedeni O’na ibadet uğrunda yormak, Allah’ın verdiği malı O’nun rızâsı uğrunda harcamak suretiyle sâlih insan, iyi kul olma bahtiyarlığına kavuşabilecektir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah Teâlâ cennette mü’min kulları için, meleklerin ve peygamberlerin de bilmedikleri ve duymadıkları eşsiz ve benzersiz nimetler hazırlamıştır. 2. Aklı başında olan her insanın, o ölümsüz ve sonsuz hayatta bu nimetlerle hoşça vakit geçirmek için iyi bir kul olmaya gayret etmesi gerekir. Cennetliklerin Yüzleri Nasıl Olacak? Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, Cennet’in hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.” Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbni Mâce, Zühd 39 Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu “Onların Cennet’teki kapları altındandır. Orada terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih edeceklerdir.” Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennete ilk girecek bahtiyarlardan bir kısmının bedir halindeki ay gibi güzel, bir kısmının en ziyâlı yıldız gibi parlak olması, orada insanların derecelerine göre farklı bir yaşayışa ve yüz güzelliğine sahip olacaklarını göstermektedir. Cennette küçük, büyük abdest ihtiyacının, burun akıntısı, aksırma, sümkürme gibi hallerin bulunmadığı, yenilen içilen şeylerin hoş kokulu bir tür geğirme ve mis kokulu ter ile dışarı atılacağı 1884 numaralı hadiste geçmişti. Cennet güzellikler diyarıdır. Orada insanı rahatsız eden haller bulunmayacaktır. Cennetteki yiyecek ve içeceklerin latîf şeyler olması, posalarının rahatsızlık vermemesini, hadislerde belirtildiği üzere onlardan ancak hoş kokular meydana gelmesini gerekli kılar. Buhurdan, içinde güzel kokulu tütsülerin yakıldığı bir kaptır. Geçmiş bütün medeniyetlerde, özellikle bazı törenler sırasında, ateşe güzel kokulu maddeler atarak veya bu maddeleri buhurdanlarda yakarak etrafa hoş kokular yayma âdeti vardı. Peygamber Efendimiz zamanında bazan mescidde ödağacı veya amber gibi buhurların yakıldığı olurdu. Öd ağacı, yongaları yakıldığı zaman güzel koku veren bir ağaçtır. Amber de öd ağacı gibi buhur olarak kullanılan hoş kokulu bir maddedir Resûl-i Ekrem Efendimiz cennetliklerin buhurdanlarında tüten buhurun, cennetin hoş kokulu ağaçlarından elde edildiğini belirtmektedir. Demekki cennetliklere dünyada bildikleri, tattıkları ve zevk aldıkları şeylerin daha güzelleri, canları isteyince kendilerine ikram edilecek ve böylece güzel vakit geçirmeleri sağlanacaktır. Cennetliklerin eşlerine “hûri’l-îyn” yani kara gözlü kadın denmektedir. Daha doğrusu hûri’l-îyn, iri gözlü ve gözünün akı bembeyaz, karası simsiyah olan kadın anlamına gelmektedir. Allah Teâlâ, cennette mü'minlere ikram edeceği kadınlara Kur'ân-ı Kerîm'de "hûri’l-îyn" adını vermektedir [Duhân sûresi 44, 52-54; Tûr sûresi 52, 20; Rahmân sûresi 55, 72]. Evlenecekleri erkek dışında kendilerine hiçbir insan eli değmemiş olan bu ceylan gözlü kadınlar, eşlerinden başkasıyla ilgilenmeyecek, onların istek ve arzuları dışına çıkmayacaklardır. Peygamber Efendimiz’in, “Cennetlik hanımlardan biri yeryüzüne şöyle bir bakacak olsa, yer ile gök arasını aydınlatır” Buhârî, Rikâk 51 buyurması, onların ne kadar güzel varlıklar olduğunu göstermektedir. Hadisimizin ikinci rivayetinde, cennetliklere sunulacak kadınların güzelliğine temasla,“Onların her birine baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın verilecek” buyurulmaktadır. Bu iki kadının dünya kadınlarından olacağı da söylenmektedir. Cennetlikler, babaları Âdem’in şeklinde yaratılmakla hem görünüşleri ve renkleri hem de huyları ve anlayışları bakımından birbirlerine benzeyeceklerinden, aralarında herhangi bir anlaşmazlık sebebi de kalmayacak ve orada huzurlu bir hayat süreceklerdir. Hadisimizde cennetliklerin, akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih edecekleri belirtilmektedir. Akşam, sabah sözünden, bu zikrin dünyadaki akşam ve sabah kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. Zira cennette akşam ve sabah, gündüz ve gece gibi zaman mefhumları bulunmayacaktır. 1884 numaralı hadiste bu durum, “İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler” şeklinde belirtilmişti. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Cennetlikler en güzel şekilde yeniden yaratılacaklardır. Derecesi yüksek olanlara verilecek imkânlar daha mükemmel olacaktır. 2. Orada abdest bozma, tükürme, sümkürme gibi haller bulunmayacaktır. 3. Hem kendileri mis kokulu olacaklar hem de kendilerine en güzel kokular ikram edilecektir. 4. Kendilerine hem vücut hem de huy bakımından en güzel eşler sunulacaktır. 5. Birbirlerini kıskanmayacaklar, birbirleri hakkında kötü duygular beslemeyeceklerdir. 6. Sabah akşam Allah’ı zikredecek ve bundan derin haz duyacaklardır. Cennetliklerin En Aşağı Derecesi Nedir? Muğîre İbni Şube radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine - Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye sordu. Allah Teâlâ da şöyle buyurdu - O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi olup kendisine - Cennete gir! denir. - Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye gideceğim? der. Ona - Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O da - Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona - İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha buyurur. Beşincisinde o adam - Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona - İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam - Razı oldum yâ Rabbî! diyecek. Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm - Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu - Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiştir.” Müslim, Îmân 312 Cehennem’den En Son Çıkacak Kişi Kimdir? İbni Mesut radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Ben Cehennem’den en son çıkacak veya cennete en son girecek kimseyi biliyorum. O adam Cehennem’den emekleye emekleye çıkar. Allah Teâlâ ona - Haydi git, Cennet’e gir, buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Allah Teâlâ’ya - Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der. Allah Teâlâ ona - Git, Cennet’e gir, buyurur. Tekrar oraya gider, yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah Teâlâ’ya - Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona yine - Git, Cennet’e gir, orada senin dünya kadar ve dünyanın on misli veya dünyanın on misli büyüklüğünde yerin var, buyurur. O Adam - Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? veya benim halime mi gülüyorsun? der.” Hadisin râvisi İbni Mesut şöyle dedi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra şöyle buyurdu “İşte Cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan adamın derecesi budur.” Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Îmân 308. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 39 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bunlar, Cenâb-ı Mevlâ’nın rahmetinin denizler gibi dalgalandığı hadîs-i şerîflerdir. Bu hadislerde, dünyada etmediği kalmamış, bu yüzden cezasını sonuna kadar çekmiş bir kimseyi, gönlündeki imanın nasıl kurtardığını ve ikrâm sahibi Rabbimizin ona neler lutfettiğini görmekteyiz. Cennetliklerin sonuncusu bu kadar büyük nimete kavuşursa, ondan daha önce cennete girenlerin, hele cehenneme hiç uğramayanların kazanacağı dereceler, elde edeceği nimetler kim bilir ne kadar muazzamdır. Hele Cenâb-ı Hakk’ın kulları arasından seçtiği ve onlara lutfedeceği nimetleri kudret eliyle bizzat hazırladığı kimseler, Allahım, ne kadar bahtiyar insanlardır!.. Şimdi cehennemden en son çıkıp cennete en son girecek adamın hikâyesine tekrar dönelim. Onun macerası daha uzun bir hadiste Müslim, Îmân 310 etraflıca anlatılmaktadır. Bu zât kâh yürüyerek kâh yüz üstü düşerek kâh yüzünü ateş yalayarak cehennemden çıkınca, geri dönüp bakacak ve cehenneme “Beni senden kurtaran Allah yücelerden yücedir. Yemin ederim ki Allah, gelmiş geçmiş insanlardan hiç kimseye vermediğini bana verdi” diyecek. Sonuncu bahtiyar olduğunu bilmeyen bu zavallı, en acı şekilde tattığı azâptan kurtulmanın aşırı sevinciyle kendisini en bahtiyar adam zannedecek. İleride bir ağaç görüp onun altına götürülmesini niyaz edecek. Allah Teâlâ ona, bu isteğini yerine getirirse bir şey daha isteyebileceğini hatırlatınca, başka bir şey istemeyeceğine dair kesin söz verecek. Fakat daha sonra, çok daha güzel bir ağaç görüp onun altına gitmeyi isteyecek. Yine Allah Teâlâ ile aralarında buna benzer konuşma geçecek ve üçüncü defa görüp altında dinlenmeyi istediği ve sonunda kavuştuğu ağaç, cennet kapısının yakınında bulunacak. Bu defa cennetliklerin şen şakrak seslerini duyunca “Yâ Rabbi! Beni oraya koy!” diye yalvaracak. Cenâb-ı Mevlâ ona, “Acaba sana dünya kadar, hatta bir o kadar daha yer versem, bu tükenmeyen isteklerin son bulur mu?” deyince, cennette herkesin yerini tuttuğunu, kendisine bu kadar geniş bir mekân kalmadığını düşünen adam, bu baş döndürücü teklif karşısında aklını oynata yazdığı için kendisiyle Allah Teâlâ’nın alay ettiğini sanacaktır. Olayın gerisi yukarıda gördüğümüz şekildedir. Allah Teâlâ’nın iman ve amellerini beğenip seçtiği kullarına kerâmet fidanları dikmesi, onları özel surette ağırlaması demektir. Bu nimetleri mühür altına alması, onlara olan ikramını garanti altına alması ve kesinlikle değiştirmemesi anlamınadır. Bu nimetlerin nasıl olduğu konusunda hiçbir bilgi verilmemekte, onları kimselerin görüp duymadığı, hatta hayal bile edemediği belirtilmek suretiyle, bu nimetlerin en üstün ve tamamen özel ikramlar olduğu ifade edilmektedir. Cehennemden son olarak çıkan kimselerle ilgili olarak insana sevinç göz yaşları döktürecek hadisler vardır. Bütün bu rivayetler, Yüce Rabbimizin kullarına olan sevgisinin ve merhametinin büyüklüğünü, onları sevindirmekten pek hoşlandığını ortaya koymaktadır. Bu hadislerden biri özetle şöyledir Kıyamet gününde Allah Teâlâ, meleklerine, cehennemden en son çıkan kuluma küçük günahlarını gösterin, ama büyük günahlarını göstermeyin, buyuracak. Melekler ona “Sen falan zaman şu, şu, şu işleri yaptın. Filan gün de şunları, şunları yaptın” diyecekler. O zât yaptıklarını inkâr edemeyip hepsini kabul etmek zorunda kalacak. Ya büyük günahlarım da ortaya dökülecek olursa ben ne yaparım?’, diye korkacak. Fakat ona, Allah Teâlâ tarafından bağışlandığı, ayrıca yaptığı her bir kötülüğe karşılık bir sevap verildiği söylenince, hiç ummadığı bu mükâfat karşısında hudutsuz bir sevince kapılan adam “Yâ Rabbî! Ben birtakım şeyler daha yaptım ki, onları burada göremiyorum” diyecek. Bu hadisi, Resûlullah Efendimiz’in ağzından bizzat dinleyen Ebû Zer el-Gıfârî radıyallahu anh, Peygamber-i Zîşân Efendimiz’in, yukarıdaki hadiste gördüğümüz gibi, o zaman da gerideki dişleri görününceye kadar güldüğünü söylemektedir Müslim, Îmân 313. Bu ve benzeri hadîs-i şerîfler bizi Cenâb-ı Hakk’ın buyruklarına sarılmaya yöneltmeli, iyi bir kul olma gayretimizi artırmalıdır. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah Teâlâ’nın lutuf ve ikrâmının haddi hesabı yoktur. 2. Hedefimiz, Cenâb-ı Hakk’ın kerâmet fidanlarını kudret eliyle diktiği bahtiyarlar arasına girmek olmalıdır. İnciden Yapılma Ev Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Şüphesiz mü’min için Cennet’te, altmış mil yükseklikte içi boş inciden yapılma bir çadır vardır. Orada mü’minin gidip ziyaret ettiği aileleri vardır. Fakat bu aileler birbirlerini görmezler.” Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Tefsîru sûre 55 2; Müslim, Cennet 23-25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 3 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Yukarıda kaynağı verilen bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre, inciden yapılmış olan bu muazzam çadırın eni ve boyu altmışar mil uzunluğundadır. Üstelik onun dört bir köşesinde, mü’minin eşinden ve hizmetkârlarından meydana gelen birer ailesi bulunacaktır. Bir mil 1800 metreden fazla olduğuna göre, metreden daha büyük bir yerde ailelerin birbirini görmemesi tabiidir. Cennette iyi kullarına altından, gümüşten ve daha başka değerli madenlerden yapılma köşkler, saraylar ikram edeceğini vaad buyuran yüce Mevlâ, tek bir inciden böylesine büyük evler, çadırlar yapmak suretiyle, kullarına kudretinin çeşit çeşit örneklerini de gösterecektir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Cennet’te Cenâb-ı Mevlâ’nın iyi kulları için hazırladığı pek değişik nimetleri vardır. 2. Bir inciden bu kadar büyük bir çadırın yapılması, Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretinin bir başka göstergesidir. Cennet’te Bir Ağaç Vardır ki Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennet’te öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata binmiş olan kimse onun bir ucundan diğerine yüz senede varamaz.” Buhârî, Rikak 51; Müslim, Cennet 8 Buhârî Bed'ü'l-halk 8, Tefsîru sûre 56, 1 ve Müslim’in Cennet 8 Ebû Hüreyre’den naklettikleri başka rivayetlere göre Resûl-i Ekrem, “Bir süvari o ağacın gölgesinde yüz sene gider de bir ucundan diğerine varamaz” buyurdu. Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Özel surette idmana çekilmiş bir at, iyi bir binicinin altında süratli yol alır. Böyle bir biniciyle cins atının bir baştan diğer başa yüz yılda varamayacağı kadar büyük olan bir ağaç, Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Cennette güneşin yakıcı etkisinin bulunmayacağını, orada serin gölgelikler altında yaşanacağını belirten âyet-i kerîmeler vardır. “Orada ne yakıcı sıcak hissederler ne de dondurucu bir soğuk” [İnsan sûresi 76 13], “Uzamış gölgeler içindedirler” [Vâkıa sûresi 56 30] şeklindeki âyetler bunu göstermektedir. Hadisimizin Buhârî’deki rivayetinin buraya alınmayan son kısmında, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, cennette böyle bir ağaç bulunduğunu söyledikten hemen sonra “İsterseniz uzamış gölgeler’ âyetini okuyunuz” buyurduğu da görülmektedir. Gölge; nimetin, rahat ve huzurun simgesidir. Peygamber Efendimiz, gölgesi bitip tükenmeyen ağaç ifadesiyle cennetteki bitip tükenmeyen nimetlere, kimsenin bozamadığı rahat ve huzura ve mutlu bir hayata işaret etmiştir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah Teâlâ Cennette kulları için pek değişik nimetler hazırlamıştır. 2. Orada insanlar, gölgelikler altında, soğuktan ve sıcaktan rahatsız olmadan huzur içinde yaşayacaklardır. Cennet’teki En Yüksek Makam Yine Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun üzerine ashâb-ı kirâm - Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır, dediler. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu - “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan kimselerin de yurtlarıdır.” Buhârî, Bed'ü'l-halk 8; Müslim, Cennet 11 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? İnsanların hayal edemeyecekleri kadar mükemmel ve olağan dışı güzelliklerin yaşanacağı cennette, işte böylesine farklı ve uzay âlemine benzer hayat tarzları da olacaktır. Mü’minlerin “yüksekçe bir Cennet’te” yaşayacaklarını [Hâkka sûresi 69 22] belirten âyet-i kerîme ile belki de buna işaret edilmektedir. Allah’ın da, Resûlü’nün de defalarca belirttikleri üzere şu yaşadığımız hayat, insan için bir fırsattır. Bu dünya, insanların âhirette çok daha mükemmel yaşama biçimlerini elde etmeleri için bir yarış alanıdır. Allah’a ve peygamberlerine bütün samimiyetleriyle inanan, sonra da onların gösterdiği yolda ellerinden geldiğince ilerlemeye çalışan mü’minler için benzersiz güzellikte hayat tarzları vardır. “Yüksekteki köşkler” diye tercüme ettiğimiz “guref” kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm’de tekil olarak geçmekte ve ona “yüksek makam” anlamı verilmektedir “İşte onlara, sabretmelerine karşılık Cennet’in en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır” [Furkan sûresi 25 75]. Cenâb-ı Mevlâ’nın, cennetin en yüksek makamlarını sadece peygamberlere ayırmaması, gelmiş ve gelecek bütün kullarından bu eşsiz makamları elde etmek isteyen herkese bu fırsatı vermesi, O’nun adalet ve merhametinin yüceliğini göstermektedir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. İnsanlar dünyadaki imanlarına, ibadetlerine ve yapacakları iyi işlere amel-i sâlihe göre âhirette üstün dereceler elde edeceklerdir. 2. Mü’minler dinlerini yaşamak için ellerinden geleni yaparlarsa, Cennet’te peygamberlere verilen derecelere benzer üstün dereceler kazanabilirler. Cennet’te Yay Kadar Bir Yer Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennet’te yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.” Buhârî, Cihâd 5, 6, Bed'ü'l-halk 8, Rikak 51; Hadisi Müslim rivayet etmemiştir. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 17 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz bu ifadesiyle, bir yayın iki ucu kadar bir Cennet toprağının, yaygın söyleyişiyle bir karış Cennet toprağının dünya ve dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunu belirtmektedir. Esasen ebedî Cennet’in zerresi bile bu fâni dünyadan daha kıymetlidir. Resûlullah Efendimiz’in Cennet ile dünyayı mukayese ederken yayı misâl olarak söylemesi, belki de sahâbîlerinin, oku ve yayı ellerine her alışta bu gerçeği hatırlamalarını arzu ettiği içindir. Konumuz Cennet ve Cennet nimetleri olduğu için, müellifimiz Nevevî bu hadisin devamında bulunan şu cümleyi buraya değil, 1291 numarayla “Cihad” bahsine almıştır “Allah yolunda yapılan bir sabah veya akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve dünya varlıklarından daha değerlidir.” Hadisin bu kısmı, Cennet’i kazanmayı sağlayan iyilik ve ibadetlerin, Cenâb-ı Hakk’ın ölçülerine göre, bütün dünyadan daha değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer bir söyleyişle dünyayı değerli kılan şey, orada yapılan ibadetler, iyilikler, hayırlardır. Allah için bir şey yapılmadan geçen dünya hayatının beş paralık değeri yoktur. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Cennet’in zerresi bile dünyadan hayırlıdır. 2. Bu fâni hayatı, ebedî hayatı kazanma yolunda harcamalıdır. Cennet Kokuları Üfleyen Rüzgar Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennet’te, Cennetliklerin her hafta gittikleri bir çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine Cennet kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri onlara - Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler. Onlar da - Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir güzel olmuşsunuz, derler.” Müslim, Cennet 13 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennet’te güneş doğup batmayacak, dolayısıyla bildiğimiz mânada gün mefhumu olmayacaktır. Bununla beraber hadisimiz, henüz bilmediğimiz bir şekilde gün ve hafta anlayışının olacağını göstermektedir. Mahiyeti hakkında bilgi verilmeyen, belki bir gezinti yeri olan veya cennetliklere birtakım hediyeler sunulan bu çarşıda dolaştıkları sırada, cennetin burcu burcu kokularını getiren bir rüzgâr esecek, oradakilerin hem yüzleri ve vücutları hem de elbiseleri eskisinden daha güzel olacaktır. Cennet kokuları getiren bu rüzgârdan hadisimizde şimâl rüzgârı diye söz edilmesi, Arapların yağmur getiren şimâl rüzgârını hasretle beklemeleri sebebiyle olmalıdır. Nitekim bir başka rivayette bu rüzgâr “şimâl” değil, hareket getiren anlamında “müsîre” diye anılmıştır. Görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz, muhtelif hadislerinde bize cennet hayatından bilgiler sunarken, orasının bitip tükenmeyen bir güzellikler diyarı olduğunu anlatmış, böylece bizi, Cenâb-ı Hakk’ın bu eşsiz nimetlerini elde etmek için çalışıp çabalamaya teşvik etmiştir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Cennet güzellikler ülkesidir. Cennetliklerin güzelliği artacak, eksilmeyecektir. 2. Cennet’te eşlerin birbirlerine olan sevgileri de artacaktır. Cennet’te Yüksekteki Köşkler Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi seyredeceklerdir.” Buhârî, Rikak 51 Kimsenin Hayalinden Bile Geçirmediği Nimetler Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi Bir gün, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in Cennet’i geniş bir şekilde anlattığı bir sohbetinde bulundum. Sözünün sonunda şöyle buyurdu “Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiç kimsenin hatırından bile geçirmediği nimetler vardır.” Sonra da şu âyeti okudu “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere ibadet ettikleri için vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da başkalarına harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” [Secde sûresi 32 16-17] Müslim, Cennet 5 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Her ne kadar Nevevî, bu hadisin Sehl İbni Sa’d’in rivayetiyle Sahîh-i Buhârî’de yer aldığını söylüyorsa da, hadîs-i şerîf bu şekliyle sadece Müslim tarafından rivayet edilmiştir. Buhârî ve Müslim onu 1885 numarada geçtiği şekliyle kudsî hadis olarak Ebû Hüreyre’den rivayet etmişlerdir. Hadis 1885 numarada açıklanmıştır. Cennet Ebedi midir? Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennetlikler Cennet’e girince bir kimse şöyle seslenir Siz Cennet’te ebediyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.” Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 41 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennet bütün arzuların gerçekleşeceği mutluluklar ülkesidir. Tıpla ilgili kimi insanların ölümsüzlük, kimilerinin yaşlanmayı durdurmak, ihtiyarlığı geciktirmek peşinde olduğunu okur dururuz. Kimi güzellik meraklılarının düzgün bir vücuda sahip olmak için büyük sıkıntılara ve acılara katlandıklarını duyarız. Kimi insanların genç ve dinç kalabilmek, sağlıklı yaşayabilmek için yemeyip içmediklerini, zamanlarının önemli bir bölümünü spor yapmakla geçirdiklerini biliriz. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in âhiret âlemiyle ilgili olarak verdiği ve müjdelediği bu haber, insanların gerçek saâdeti öteki dünyada yakalayacaklarını, rüyalarının orada hakikat olacağını göstermektedir. Öyleyse hiç ölmek istemeyenler, hastalanmaktan korkanlar veya dünyada çeşitli rahatsızlıklar yüzünden acı ve ıstırap çekenler, genç ve dinç kalmayı arzu edenler, dünyada hayatları yokluk, hüzün, keder ve sıkıntı içinde geçmiş olanlar henüz fırsat elde iken ebedî hayatı kazanmaya bakmalıdır. Dünya ölümlü ve fânidir. Çekilen bütün acılar, ıstıraplar, hüzünler bir gün mutlaka son bulacaktır. Fakat daha sonra hiç bitmeyen bir hayat başlayacaktır. Bu hayat ya Cehennem’de, dünyadakinden besbeter, tarifsiz kederler içinde geçecek veya cennette, dünyadaki hiçbir mutlulukla mukayese edilemeyecek güzellikte, neşe ve eğlence içinde geçecektir. Hesabını bilen insan elbette ölümlüyü bir yana itip ölümsüz hayatı seçer, keçiboynuzundaki balı değil, balların balını tercih eder. Resûlullah Efendimiz yukarıdaki hadisi söyledikten sonra şu âyet-i kerîmeyi okumuştur “İşte size Cennet! Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız, diye seslenilir” [A’râf sûresi 7 43]. Mademki o güzel Cennet’e mirasçı olmak var, o halde şu fani çöplükte ne diye uyuklayalım!.. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Dünyada ölüm, hastalık, ihtiyarlık, çile ve mutsuzluklar vardır. 2. Bütün bu olumsuzlukların zıddı, gerçek ve en güzel hayat ise cennettedir. Cennet’in En Aşağı Derecesi Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Sizden Cennet’in en aşağı derecesinde olan birine Allah Teâlâ veya bir meleği - Ne dilersen dile, diyecek. O da bütün dileklerini söyleyecek. Kendisine, kalbinden geçenlerin hepsini diledin mi? diye soracak. O da - Evet, diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye - Bütün dileklerin bir misli fazlasıyla sana verilecektir, diyecek.” Müslim, Îmân 301. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 315 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennetinde kulları için gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, hiç kimsenin hayal bile edemediği nimetler hazırlayan lutufkâr Rabbimizin, onlara ikrâm şekli de pek hoştur. Bir insan dünyada masallarda olduğu gibi “Dile benden ne dilersen!” teklifi karşısında, bilgi ve görgüsü nisbetinde dünyanın en iyi şeylerini isteyebilir. Ama âhiretin o emsâlsiz nimetlerinden, olsa olsa dünyadaki nimetlere benzeyenleri, hatırlayabildiği ölçüde arzu edebilir. 1887 ve 1888 numaralı hadislerde cehennemden en son çıkan, dolayısıyla cennete en son giren kimseye Cenâb-ı Mevlâ’nın sunduğu nimetleri görmüştük. Allah Teâlâ’nın ona, dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verdiğini, sonra ona beş defa “bir o kadar daha” verdim dediğini, ardından “Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir” buyurduğunu ve nimetlere boğduğu o kuluna “razı oldum yâ Rabbî!” dedirttiğini, 1888 numaralı hadiste de o son bahtiyara “Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve dünyanın on misli yerin var” buyurduğunu heyecanla okumuştuk. Eteğimizdeki taşı döküp yeni bir karar vermemiz gerekiyor. Cennetliklerin en gerisindeki, en aşağı mertebesindeki kimseye verileceği belirtilerek daha nelerim var’, der gibi sayılıp dökülen bu nimetler bizi hayal âlemine daldırıyor. Evet, hemen karar vermemiz, bizi güzele, güzelliklere ve sonsuz saadete çağıran bu sese doğru “Lebbeeyk!” diye koşup gitmemiz gerekiyor. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah Teâlâ Cennet’e girmeyi haketmiş kullarına hesapsız lutuflarda bulunacaktır. 2. Cennet nimetleri belirli şeylerden ibaret değildir. Orada herkese arzu ettiği her şey verilecektir. Allah’ın Cennetliklerle Konuşması Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Allah Teâlâ Cennetliklere - Ey Cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da - Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir, derler. Allah Teâlâ - Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar - Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin, derler. Allah Teâlâ - Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi? buyurur. Cennetlikler - Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz! derler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak - Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap etmeyeceğim, buyurur.” Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 18 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Rahmeti sonsuz Cenâb-ı Mevlâ’nın, kullarına duyduğu sevgi ve merhametin pek büyük olduğu, kendilerine cennetini ihsan ettiği kullarının, orada tam bir gönül huzuru içinde yaşamalarını istediği bu hadisten anlaşılmaktadır. Onların cennette binbir nimet içinde yüzerken, acaba bir kusur ediyor muyuz, Rabbimizi gücendirecek bir davranışta bulunuyor muyuz diye tedirgin olmalarını arzu etmediği görülmektedir. Allah Teâlâ, hayal bile edemedikleri emsâlsiz nimetlerin tadını çıkarmaya çalışan cennetlik kullarının hatırlarını sorup mutlu olduklarını öğrendikten sonra, kendilerini daha fazla sevindirecek bir müjde veriyor ve onlardan ebediyyen razı olduğunu, kendilerine artık hiçbir zaman gazap etmeyeceğini belirtiyor. Her iyi ve güzeli kendisinden öğrendiğimiz yüce Rabbimiz, rızâsını kazanmanın ne kadar önemli olduğunu Kur'ân-ı Kerîm’de bize hatırlatıp öğretmektedir. Şu âyetler işte bunu göstermektedir “Resûlüm! De ki Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, altlarından ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve hepsinin üstünde Allah'ın hoşnutluğu vardır” [Âl-i İmrân sûresi 3, 15]. “Rableri onlara, kendisinden bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler” [Tevbe sûresi 9 21]. “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür” [Tevbe sûresi 972]. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın değerini ve önemini belirten bu âyetlerden başka, iyi kulların Allah rızâsını elde etmeye çalıştıklarını gösteren âyetler de vardır. Buna misal olarak da şu âyet-i kerîmeyi okuyalım Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lutfunu ve rızâsını isterler” [Fetih sûresi 48 29]. Görüldüğü üzere Allah Teâlâ kendi rızâsını kazanmanın önemini kullarına böyle anlatmaktadır. Onların cennette her türlü endişeden uzak, tam bir gönül huzuru içinde yaşamalarını istemekte, kendilerinden tamamen razı ve hoşnut olduğunu müjdeleyerek her türlü endişe ve tedirginliklerini ortadan kaldırmaktadır. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Allah’ın rızâsı her şeyin üstündedir. Kulun amacı onu kazanmak olmalıdır. 2. Cenâb-ı Mevlâ, cennetteki kullarına, her nimetten daha değerli olan kendi rızâsını lutfedecektir. Allah’ı Görmek ile İlgili Hadisler Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi Bir gece Resûlullah’ın yanında bulunuyorduk. On dördüncü gecesindeki aya baktıktan sonra şöyle buyurdu “Şu ayı hiç bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi Rabbinizi de ayan beyan göreceksiniz.” Buhârî, Mevâkîtü’s-salât 16,Tefsîru sûre 50, 2, Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime 13 Suheyb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennetlikler Cennet’e girince Allah Teâlâ onlara - Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye soracak. Onlar - Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi Cennet’e koyup Cehennem’den kurtarmadın mı, daha ne isteyelim, diyecekler. İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak. Onlara verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine bakmak olacaktır.” Müslim, Îmân 297. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 11 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz birinci hadiste, mü’minlerin âhirette Allah Teâlâ’yı rahat bir şekilde göreceklerini anlatmaktadır. Ashâb-ı kirâmın, “Acaba orada Rabbimizi net bir şekilde görebilecek miyiz?” diye endişeye kapılmaması için onlara bir misâl getirmiş, berrak bir gecede dolunayı görebilmek için insanların birbirini itip kakmasına, sıkışıp üst üste yığılmasına gerek kalmadığı gibi, onların da Cenâb-ı Hakk’ı açıkça göreceklerini belirtmiştir. Mü’minlerin âhirette Allah Teâlâ’nın eşsiz güzelliğini göreceklerine dair hadisler Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, Muâz İbni Cebel, Abdullah İbni Mes’ûd, Abdullah İbni Abbâs, Abdullah İbni Ömer gibi en az yirmi büyük sahâbî tarafından rivayet edilmiş ve bu rivayetler bize mütevâtir olarak yani en sağlam şekilde gelmiştir. Zaten Kur'ân-ı Kerîm’deki muhtelif âyetler de Cenâb-ı Hakk’ın âhirette ayan beyan görüleceğini ortaya koymaktadır. Bu âyetler arasında konuyu en açık şekilde ifade edeni Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacak, Rablerine bakacaktır O'nu görecektir” [Kıyâmet sûresi 75 22-23] âyet-i kerîmesidir. Cehennemlikler anlatılırken de “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden O'nu görmekten mahrum kalmışlardır” [Mutaffifîn sûresi 83 15] buyurulması, birtakım bahtsızların Rablerini görme şeref ve saâdetine eremeyeceklerini ortaya koymaktadır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem “İyi işler yapanlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır” [Yûnus sûresi 10 26] âyetini tefsir buyururken “fazlası” kelimesini, Allah Teâlâ’nın mübarek yüzüne bakmak diye açıklamıştır. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz birinci hadîs-i şerîfi söyledikten sonra “Durum böyle olduğuna göre, güneşin doğup batmasından önceki namazları elinizden geldiğince kılmaya ve onları ihmal etmemeye gayret ediniz” buyurmuş, yani sabah uykusu ile ikindi vaktinin yoğun işlerinin namazı ihmal ettirmemesini tavsiye etmiş, sonra da sözünü şu âyetle güçlendirmiştir “Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et” [Tâhâ sûresi 20 130]. Bu âyetteki tesbih sözüyle sabah ve ikindi namazları kastedilmektedir. Müellifimiz bu ilâveyi cennet nimetleri konusuyla ilgili görmediği için Riyâzü's-sâlihîn’e almamıştır. Her iki hadîs-i şerîf, yukarıdaki âyet-i kerîmelerin bir tefsiri olarak, mü’minlerin cennette Allah Teâlâ’yı açık seçik bir şekilde göreceklerini belirtmekte ve bunun cennet nimetlerinin en değerlisi olduğunu göstermektedir. Bu hadislere Allah’ı görmek anlamında rü’yet hadisleri denmiştir. 1899 numaralı hadis, 1053 numarayla “Sabah ve İkindi Namazlarının Faziletleri” bahsinde de geçmiştir. Yukarıdan beri okuduğumuz hadislerde ve müellifimizin buraya almadığı cennetle ilgili pek çok hadîs-i şerîfte, Cenâb-ı Mevlâ’nın cennetlik kullarını değişik lutuflarıyla hep sevindirdiği, onların bahtiyarlıklarını durmadan artırdığı görülmektedir. Bütün bu nimetlerin en üstünü ise, bizzat Allah Teâlâ’nın belirttiği gibi, O’nun o eşsiz ve doyumsuz cemâlini görmek olacaktır. Nevevî’nin kitabına son olarak bu iki hadisi alması doğrusu çok mânalıdır. Hayatın gayesinin ve şu hayatta varılacak son hedefin Allah’ın rızâsına ermek ve neticede O’nu görmek olduğunu söylemek istiyor. Rahmeti sonsuz Mevlâmız’dan, kendimiz için de sizin için de bu en güzel âkıbeti ve mutlu sonu niyâz ederiz. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Cennet’teki mü’minler, sahip oldukları nimetlerin güzelliğine ve mükemmelliğine bakarak, o nimetlerden daha iyisinin olamayacağını zannedeceklerdir. 2. Cennet nimetlerinin en üstünü Allah Teâlâ’yı görmek olacaktır. Mü’minler âhirette Allah Teâlâ’nın cemâlini, arada hiçbir engel bulunmadan açıkça görüp doya doya seyredeceklerdir. Cehennemlikler ise bu bahtiyarlıktan mahrum kalacaklardır. Allah’a Hamd ile İlgili Ayetler Nevevî Riyâzü's-sâlihîn’i, Allah’a hamdini ifade eden iki âyet ve bir dua ile şöyle bitirmektedir “İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu Cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan saraylara ulaştırır. Onların oradaki duası "Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" sözleridir. Cennet’te birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm"dır. Onların dualarının sonu da El-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur cümlesidir.” Yûnus sûresi, 9-10 “Hamdolsun bizi bu nimete eriştiren Allah'a. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık.” A’râf sûresi, 43 Allahım! İbrâhim’e ve onun âline rahmet ettiğin gibi kulun ve ümmî peygamber olan Resûlün Muhammed’e, onun hanımlarına ve zürriyetine hayır ve rahmet ihsân eyle. İbrâhim’e ve onun âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi kulun ve ümmî peygamber olan Resûlün Muhammed’e, onun hanımlarına ve zürriyetine de hayır ve bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
cennet ile ilgili ayet ve hadisler