🐐 Kan Damarlarının Yapısı Ve Görevleri

KanınYapısı Ve Görevleri Kan Grupları Eritrositler - Alyuvarlar Lökositler - Akyuvarlar Trombositler KANIN YAPISI Kan, damarlar içerisinde sürekli DOLAR 17,4050 -0.17% EURO 17,5624 0.43% Damar tabaka (Koroid tabaka): Sert tabakanın altında yer alan ve gözü besleyen kan damarlarının bulunduğu tabakadır. Pigment içerdiğinden koyu renkli görünür. Pigment içeriği sayesinde gözün içi karanlık bir oda hâline gelir ve içerdeki ışık yansımaları engellenerek net görüntü oluşması sağlanır. Kan damarları 3 çeşittir. İsimleri ve görevleri: Atardamar: Kanı kalpten vücuda pompalayan damarlardır. Akciğer atardamarı kanı oksijen alması için akciğere taşımakla görevlidir. Diğer atardamarlar oksijence zengin kanı organlara taşımakla görevlidir. Toplardamar: Kanı kalbe geri getiren damarlardır. KanDamarlarının Yapısı ve Görevleri-İnsan dolaşım sistemindeki kan damarları atardamar, kılcal damar ve toplardamar olmak üzere üç çeşittir. 1. Atardamarlar-Kalpteki kanı diğer organlara taşıyan damarlardır. Kanın akış yönü kalpten vücuda doğrudur. - Akciğer atardamarı hariç vücuttaki tüm atardamarlar Kalp atı şının hızı, sadece kalbIn kendi özelliğinden gelen etkilerle değil; ayrıca sinirler, hormonlar ve sıcaklıklarla da değişir. 2.Kan Damarlarının Yapısı ve Ozellikleri İnsanda dolaşım sisteminde atar damarlar, toplardamarlar ve kılcal damarlar olmak üzere üçe ayrılır. a)A lar Damarlar: KanHücrelerinin Yapısı ve Görevleri Nelerdir? İnsan kanı plazma denen sarımsı renkte bir sıvı ile bu sıvının içinde yüzen kan hücrelerin­den oluşur. Plazmanın yaklaşık yüzde 90'ı su, geri kalan bölümü suda erimiş maddelerdir: Albümin, fibrinojen ve globülinler gibi plaz­ma proteinleri. Glikoz, aminoasitler Kan ve lenfatik vasküler ağlar, neoplazm büyümesinin hayatta kalmasını sağlamak için karbondioksit ve metabolik atıkları gidermenin yanı sıra oksijen ve besin kaynağı sağlar. Anjiyogenez süreci de önceden var olan damarlardan yeni kan damarı oluşmasına yol açarak kan ve lenfatik ağı daha da karmaşık hale getirir [7,8]. İnsan yaşamında büyük rol oynayan akciğerler, hayati fonksiyonları sağlayan en önemli organdır. İnsanlar ve hayvanlar oksijen olmadan yaşayamazlar. Nefes almak zorundadırlar. Bu da akciğerler ile sağlanmaktadır. Akciğer ne işe yarar ve önemi nedir konularında tüm merak ettiklerinizi makalemizde bulabilirsiniz. Kanın Yapısı, Hücreleri ve Görevleri » TechWorm. Kan Nedir? Kanın Yapısı, Hücreleri ve Görevleri. Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvıdır. Normal bir erişkinin KanDamarlarının, Çeşitleri, Yapısı ve Görevleri Vücuda kanın ve oksijenin taşınmasına yardımcı olan kan damarları kendi aralarında görevlerine ve yapılarına göre; atardamar, kılcal damar ve toplar damar olmak üzere üç ana guruba ayrılır. MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN GENEL HATLARI. Merkezi sinir sistemi, yani beyin ve omurilik, üç katlı bir zar yapısı ile çevrelenmiş durumdadır. Bu zarlar dıştan içe doğru dura mater (sert zar), araknoid (örümceksi) zar ve pia mater (ince zar) olarak sıralanırlar. Bu üç kılıf, kesintisiz bir biçimde tüm merkezi sinir Burundan kan gelmesi, burun içeriğindeki kan damarlarının bol olması nedeni ile her yaş grubunda burun kanamaları görülebilmektedir. Burundan kan gelmesi, bir kaç küçük damla gibi kısa süreli kanamalar olabilirken bazen de oldukça fazla ve süreli olabilmektedir. zt54Fnn. 6 sene önceDamarın Görevi Nedir?Kan damarı, vücutta kanı taşıyan kanallardır. Damarlar insan vücudunun kaplamaktadır. Kan damarları dolaşım sisteminin organlarındandır. Görevi kanı vücudun farklı bölümlerine taşımak olan kan damarlarının farklı türleri YAPISI VE İŞLEVLERİİlk yardım Kursu hakkında detaylı bilgi almak için linki ziyaret edinTemel kan damarı tipleri atardamarlar arter ve toplardamarlardır ven. Atardamarlar kanı kalpten alıp vücudun farklı bölümlerine taşırken, toplardamarlar vücudun farklı bölümlerinden kanı kalbe birlikte iki istisna mevcuttur pulmoner arter kirli kan, pulmoner ven ise temiz kan taşır. Vücuttaki en büyük damar, kanın kendisi aracılığıyla tüm vücuda doğru pompalandığı aort atardamarıdır. Vücutta bulunan her organın en az bir tane temiz kanı kalpten getiren ve birden fazla kirli kanı kalbe götüren damarı vardır. İnsan vücudundaki damarların toplam uzunluğu km kadardır. Organların canlılığını ve fonksiyonlarını koruyabilmesi için onları besleyen kan akımının düzgün ve sürekli olması gerekir. Bu yüzden damarlardaki en ufak tıkanıklıklar ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Yaşlanma, diyabet, toksik maddelerin vücutta birikimi, hareketsizlik gibi unsurlar ve bazı damar dışı hastalıklar damarlarda daralmalara ve tıkanmalara sebep olabilir. Post Views Kan Damarı, Kan Damarlarının GörevleriKalp genel olarak incelendiği zaman üzerinde birtakım kan damarları görülür. Bunlardan bir bölümü kanı diğer organlar­dan kalbe, bir bölümü de kanı kalpten diğer organlara taşıyan damarlardır. Kanı kalpten organlara taşıyan damarlara atardamarlar, organlardan kalbe getiren damarlara ise toplarda­marlar adı Damarları ÇeşitleriAtardamarlar, Atardamarın GöreviEn kalın kan damar, atardamar, sol karıncıktan çıkar ve aort alır. Bu atardamarın karıncıktan çıkış ağzında üçlü bir sigma kapakçığı bulunur. Bu kapakçık kanın aorttan sol ka­rıncığa geri dönmesine engel olur. Aort, kalpten uzaklaştıkça çeşitli organlara doğru kollar vererek vücudun en uzak yerle­rine kadar ulaşır ve kan iletir. Akciğer atardamarı sağ karın­cıktan çıkar ve akciğerlere doğru uzanır. Bu damarın çıkış ağ­zında da üçlü bir sigma kapakçığı bulunur. Akciğer atardama­rının çıkışındaki sigma kapakçığı kanın tekrar sağ karıncığa dönüşünü Toplardamarın GöreviToplardamarlar, üst ana ve alt ana toplar­damarı olarak ikiye ayrılır. Her iki damar da vücudun üst ve alt bölümlerindeki kanı toplayıp kalbin sağ kulakçığına geti­rir. Ayrıca, akciğerlerden oksijenlenmiş kanı getiren ve sol ku­lakçığa açılan 4 adet akciğer toplardamarı damarlar kapiller, Kılcal Damarların GöreviKılcal damarlar, çapları çok ince damarlardır. Kılcal damarlar dokuların içine yayılıp, kıl­cal damar ağlarını oluşturarak vücudun en küçük hücrelerine kadar kanın iletimini sağlarlar atardamar kılcalları. Hücre­lerden aynı yolla kanı toplayan yine kılcal damarlardır top­lardamar kılcalları. Kanın Yapısı Ve Görevleri Kan Grupları Eritrositler – Alyuvarlar Lökositler – Akyuvarlar TrombositlerKANIN YAPISI Kan, damarlar içerisinde sürekli hareket halinde olan canlı bir sıvıdır. Bu sıvı , iki temel kısımdan oluşmaktadır Plazma ve Hücreler. Plazma kısmı büyük oranda sudan meydana gelir ve içerisinde, besin maddeleri, proteinler ve metabolitler gibi bir çok katı maddeyi barındırmakta ve bunların dokulara naklini sağlamaktadır. Normal bir insanda 5000-6000 mL 5-6 litre kadar kan bulunmaktadır. Kanın % 50-60′ sıvı kısım olan plazmadan ve %40-50’si ise hücrelerden meydana gelmektedir. Plazma Plazmanın % 90’ı sudur. Kalan %10 ise katı maddeleri içerir. Bunların % 8’i proteinler , % 2’si ise diğer çözünmüş maddelerdir. Kanın temel protein içeriği şöyle özetlenebilir • Albumin ….. % 60 • Globulinler …% 36 • Fibrinojen…..% 4 Hücreler • Eritrositler • Lökositler • Parçalı Lökositler Granulositler, PMNL • Nötrofiller • Bazofiller • Eozinofiller • Parçalı Olmayan Lökositler Agranulositler, MNL • Lenfositler • Monositler • Trombositler Platelletler Hücre Hücre Özellikleri EritrositlerEritrositler Eritrositler , kanın en yoğun hücre grubudur. Kandaki ertrositlerin hacminin, kan hacmine oranına Hematokrit denir. Bu değer, kadınlarda %38-46 ; erkeklerde ise, % 40-54 arasında değişir. Eritrositler içinde bulunan hemoglobin molekülü, eritrositin temel işlevi olan gaz transportunu sağlamaktadır. Bu molekül, akciğerlerde oksijen bağlayarak, vücut hücrelerine taşımakta, oradan aldığı atık madde olan karbondioksiti de akciğerlere taşıyarak, vücuttan uzaklaştırılmasını temin etmektedir. Normal hemoglobin düzeyi, 12-16,5 gr/dL arasındadır. 12 gr altındaki hemoglobin düzeyleri, anemiyi kansızlığı işaret eder ve nedenlerinin araştırılması gerekir. Normalde, kanın her mikrolitresinde 4 – 6,5 milyon eritrosit bulunmaktadır. Kan bankalarında, ağırlıklı olarak Eritrosit içeren kan komponentleri yani Eritrosit Süspansiyonları elde edilmektedir. Böylece kanın plazma kısmı ayrıştırılmış olmakta ve hastaya gereksiz olarak plazma verilmesi engellenmiş olunmaktadır. Bunun bir avantajı da, ayrıştırılmış olan plazma, dondurularak saklanabilmekte ve plazma ihtiyacı olan başka bir hastada kullanılabilmektedir. Bir kısım plazmadan da, kan ürünleri elde edilebilmekte ve bu ürünlere ihtiyaç duyan hastalara verilmektedir. Lökositler Lökositler, çekirdeklerinin yapısına göre parçalı Granülositler ve Parçasız Agranülositler olarak ikiye ayrılırlar. Lökositler, kanda hücre/mikrolitre düzeyinde bulunurlar. Bu sayının üzerine çıkmasına lökositoz denir. Bunun nedeni genellikle enfeksiyon hastalıkları olmakla birlikte, daha pek çok sebebi lökosit sayısının düşük olmasına ise lökopeni denir. Bu durumunda pek çok sebebi vardır. Lökositlerin temel işlevi, vücudun savunmasıdır. Her lökosit biçiminin farklı özellik ve görevleri bulunmaktadır. GranülositlerNötrofiller Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar. AgranulositlerMonositler ve Makrofajlar Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir. TrombositlerTrombositler Trombositler kanın en küçük hücreleridir ve eritrositler gibi çekirdeksizdirler. Normalde kanın bir mikrolitresinde kadar trombosit vardır. Esas özellikleri, pıhtılaşmada oynadıkları önemli roldür. Kan bankalarında, tam kandan ayrıştırılmak suretiyle Trombosit Süspansiyonları elde edilmekte ve sadece bu hücreye gereksinimi olan hastalarda kullanılabilmektedir. Trombosit süspansiyonları, aferez yoluyla da elde Yoğunluk g/mL Hacim femtolitre Trombositler 1,058 16 Monositler 1,062 740 Lenfositler 1,070 230 Nötrofiller 1,082 270 Eritrositler 1,100 87KAN KOMPONENTLERİKan komponentleri, tam kandan değişik yöntemlerle hazırlanan farklı özelliklerdeki konsantrelerdir. Antikoagülan Solüsyonlar Torba içine alınan kanın pıhtılaşmasını engellemek ve içindeki hücrelerin yaşam sürelerini uzatmak için kullanılan solüsyonlardır. En yaygın olarak kullanılanları • CPDA-1 Citrate-Phosphate-Dextrose-Adenin • CPD Citrate-Phosphate-Dextrose • ACD Acid-Citrate-Dextrose • SAGM SalineNaCl- Adenin-Glucose-Mannitol SAGM bir antikoagülan değil, ek solüsyondur. Yukarıda bahsedilen solüsyonlarda bulunan kimyasalların temel özellikleri • Citrate Sitrat, kalsiyum ile birleşerek koagülasyon sisteminin aktivasyonunu engeller. • Phosphate 2,3 dPG düzeyini normal seviyede tutarak, eritrositlerin oksijen afinitesinin normal kalmasına yardımcı olur. • Adenin ATP sentezinde etkilidir ve azalan ATP’nin yerine konması için kullanılır. Kullanılan antikoagülan solüsyonun kana oranı 17 olmalıdır. Bu oran büyüdüğünde sitrat toksisitesi; küçüldüğünde ise, agregatlar oluşabilmektedir. A. Eritrosit Süspansiyonları 1. Eritrosit Süspansiyonu Red Cells 2. Buffy-coat’u ayrılmış Red Cells-BCR 3. Ek solüsyonda Red Cells in AS 4. Buffy-coat’u ayrılmış ek solüsyonda Red Cells in AS-BCR 5. Yıkanmış Washed Red Cells 6. Lökositten arındırılmış Red Cells, leucocyte depleted 7. Dondurulmuş Cryopreserved Red Cells I. Eritrosit Süspansiyonlarının Hacim, EVF, Hb, lökosit ve platellet miktarlarına ait kriterler. Komponent Volume EVF* Hb Lökosit Platellet 280 ± 50 mL 0,65-0,75 > 45 g/unit 43 g/unit 45 g/unit 43 g/unit 40 g/unit 40 g/unit 185 mL 0,65-0,75 > 36 g/unit 45g / unit Ayda 4 ünite Kalite kontrol lab Stok sonu hemoliz < eritrosit kitlesinin %0,8’i Ayda 4 ünite Kalite kontrol labB. TROMBOSİT SÜSPANSİYONLARI 1. Trombosit Süspansiyonu Tam kandan santrifügasyon yolu ile elde edilirler. Her bir ünite ortalama 50 mL 40-70 mL hacmindedir ve herbiri en az 5,5×10^10 kadar trombosit içerir. Komponent, platellet saklama dolabında 20-24 C° ısı aralığında 5 gün saklanabilir ancak fatal seyirli transfüzyona bağlı bakteriyal sepsislerin büyük çoğunluğu trombosit süspansiyonlarından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple uzun süre saklanmadan kullanılması daha uygun bir yaklaşım olacaktır. Platellet saklama olmadığı durumlarda, manual olarak veya herhangi bir ajitatörle sürekli ajite edilmeli ve kan alımını takiben 4-6 saat içerisinde ise, transfüze edilmelidir. Kullanım Endikasyonları Özellikle kanamayı durdurmaya veya önlemeye yetmeyecek sayıda trombosit bulunduğu veya sayıca yeterli olduğu halde fonksiyonel açıdan yetersiz platelletlerin söz konusu olduğu durumlarda kullanılmalıdır. Platellet sayısı olan stabil hastalarda trombosit süspansiyonu kullanmanın gereği yoktur. Kullanılacak miktar, altta yatan hastalığa ve eğer varsa, kanamanın hızına bağlıdır. Bu nedenle kanamanın durdurulması ve hemostazın sağlanması için başlangıç dozu olarak, 1 ü/10 kg önerilmektedir. Bu da yaklaşık bir standart olarak 5-6 ünite demektir. 2. Trombositten Zengin Plazma Trombosit süspansiyonu ile içerdiği plazma hacmi dışında aynı özelliklere sahiptir. Platelletten zengin plazmanın her bir ünitesi, yaklaşık 200 mL kadar plazma içerir. Bu sebeple hastaya hacim yüklenmesi istenmiyorsa, trombosit süspansiyonu tercih edilmelidir. PLAZMA KOMPONENTLERİ 1. Plazma Kan alımından sonra santrifügasyonla ayrıştırma ile elde edilir. Kullanım süresi, kullanılan antikoagülan solüsyona bağlı olarak 25-40 gün arasında değişmektedir ve 2-6 C° ısı aralığında muhafaza edilir. Kullanım Endikasyonları Faktör V ve VIII dışındaki koagülasyon faktörlerinin replasmanında ve warfarin etkisinin geri döndürülmesinde kullanılır. 2. Taze Donmuş Plazma Kan alımın takiben 6-8 saat içerisinde plazmanın ayrıştırılıp dondurulması ile elde edilen bir kan komponentidir. Koagülasyon faktörleri açısında oldukça zengin bir üründür. Özellikle, plazmadan farklı olarak Faktör VIII ve V içeriği açısından zengindir. Bunlara ilaveten, faktör II, VII, IX, X, XI ve antitrombin III de içermektedir. Kullanım öncesi plazma çözücülerde 37 C°’de çözülür ve 4-6 saat içerisinde kullanılır. Taze donmuş plazma’nın saklanma koşulları aşağıdaki tablo’da verilmiştir. Isı Aralığı Saklama Süresi -18 C° ile –25 C° 3 ay -25 C° ile –30 C° 6 ay < -30 24 ay Kullanım Endikasyonları İzole Koagülasyon Faktör yetersizliğinin tedavisi, Warfarin etkisinin geri döndürülmesi, Masif Kan Transfüzyonu, Antitrombin III yetersizliği, İmmün yetersizlikler ve Trombotik trombositopenik purpura olarak sayılabilir. Kullanım dozu altta yatan hastalığa bağlı olarak değişmektedir. Ancak standart doz olarak, 12-15 mL/kg olarak verilebilir. 70 kg’lık bir erişkin için bu doz, 4-5 ünite olarak hesaplanabilir. 3. Cryopresipitat TDP’den elde edilen ve özellikle fibrinojen açısından çok zengin bir kan komponentidir. Her bir ünite 10-15 mL hacimdedir ve her ünite, en az 80 ünite Faktör VIIIc ve 150 mg Fibrinojen içerir. Bununla birlikte, orjinalinin %50’si kadar vWF ve %25’i kadar da Faktör XIII ihtiva etmektedir. Saklama koşulları, Taze Donmuş Plazma ile aynıdır. Kullanım Endikasyonları Fibrinojen replasmanı, Hemofili A hastalarında Faktör VIII replasmanı, Von Willebrand Hastalığı ve Faktör XIII replasmanı olarak sayılabilir. Tedavi dozu, 70 kg için 10 ünitedir. 4. Supernatant Plazma Cryopresipitatı ayrıldıktan sonra geriye kalan plazmadır. Sadece, trombotik trombositopenik purpuralarda DokuKanın mikroskoptan görünüşü Kan, atardamar, toplardamar ve kılcaldamarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden alyuvar,akyuvar ve plaket meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir sıvıdır. Kan ile ilgili tıbbi terimler genellikle hemo ve hemoto sözcükleri ile başlar. Bu sözcükler eski Yunancada kan sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir. Kanın ana işlevi besin maddelerinin oksijen, glikoz ve yapısal elemanların sağlanması ve atık maddelerin karbondioksit, laktik asit vs. atılmasının sağlanmasıdır. Her bedende 5 ila 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar ortalama vücut ağırlığının %7-8’ini oluşturur. Kanın yarısı, sıvı olan bölümden yani plazmadan meydana gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli görevler üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir. Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde km’lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir uzunluktur. Eğer kanın pıhtılaşmasına izin verilirse, tüpün üstünde kalan sıvıya serum denir. Serumda fibrinojen ve pıhtılaşma ile ilgili diğer proteinler, pıhtılaşmada kullanıldığı için yoktur. Diger bir deyişle plazma, fibrinojen ve serumdan oluşur. Kanın en önemli görevi akciğerlerden dokulara metabolik hadiseler için gerekli oksijeni taşımaktır. Bazı ufak ve basit yapılı canlılarda kanın yapısı deniz suyuna çok benzer. Bu canlıların vücut parçalarının gerek duyduğu oksijen bu sıvıda çözünmüş olarak taşınır. Daha karmaşık yapılı canlılarda dokuların oksijen ihtiyacı çok fazla olup, çözünmüş halde taşınan oksijen yeterli olamaz. Bunlarda “solunum pigmentleri” denilen renkli maddeler oksijeni bağlayarak dokulara taşırlar. Bu pigmentlerin boya maddelerinin kanda yaygın halde bulunmaları kanı kıvamlı ve akışkanlığı az bir hale getireceğinden insan ve diğer memelilerde pigment taşıyıcı özel hücreler vardır. İnsanlarda kan, birçok canlı hücrenin bulunduğu karmaşık bir ortamdır. Her vücut kilosunda 70 mililitre kan bulunduğu kabul edilir. Bu hesaba göre 70 kg’lık normal bir erişkinde yaklaşık 5000 ml 5 litre kan bulunur. Kan, kalbin pompa vazifesi yaptığı bir kapalı sistemde dolaşır. Bu sistem kalp ile dokular arasında ve kalp ile akciğer arasında olmak üzere iki bölümdür. Bunlardan birincisine “büyük dolaşım sistemi”, ikincisine de “küçük dolaşım sistemi” denilir. Toplardamarlardan gelen kan kalbin sağ kulakçığına dökülür. Buradan sağ karıncığa geçen kan, kalbin kasılmasıyla akciğere yollanır. Akciğerde temizlenen kan, kalbin sol kulakçığına gelir, buradan da karıncığa geçtikten sonra vücuda pompalanır. Kan kılcal damarlardan geçerken oksijenini bırakır ve karbondioksit alır. Dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak ve artıkları almaktan başka kanın birçok önemli görevi daha vardır. Besin maddelerini taşır. Vitaminler, enzimler ve hormonların gitmeleri gereken yerlere ulaşmalarını sağlar. Kan aynı zamanda, enfeksiyonlara karşı vücudun savunmasında önemli bir role sahiptir. Bir iltihabi olaya karşı savaşırken, bir takım kan hücereleri direkt mikrobu tahribe çalışır, diğer bazıları antikor yaparak mikrobu tesirsizleştirir. Kanın bir diğer önemli vazifesi de, iç dengeyi sağlamaktır. “Hemeostazis” adı verilen bu dengedeki en ufak değişiklik vücut için tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Vücut sıcaklığını ayarlamada önemli rol oynayan kan, metabolizması hızlı organlardan aldığı ısıyı, yüzeydeki damarlardan geçerken verir. Ayrıca kan ihtiva ettiği maddelerle vücudun sıvı-elektrolit dengesini de sağlar. İnsan kanının bileşimi [değiştir] Bir sıvı topluluğu gibi göründüğü halde, kan aynı zamanda bir vücut dokusudur. Bu vücut dokusunun ara maddesini diğer dokulardan farklı olarak bir sıvı meydana getirir. Plazma kanın % 55’ini teşkil eder. Kalan kısmı ise alyuvarlar, akyuvarlar ve pıhtılaşmada rol oynayan trombositlerden meydana gelmiştir. Kan hücreleri kolaylıkla plazmadan ayrılabilir. Santrifüj denilen cihazlarla yüksek süratle döndürme sağlanarak, kan hücreleri dibe çöktürülüp, plazmadan ayrılır. Kanın vizkozitesi kıvamı sudan 5-8 defa daha fazladır. Her gün kanın belli kısmı yenilenir. Yaklaşık % 1 kadar kırmızı kan hücresi ölürken, yerlerine aynı miktar genç hücre kemik iliğinden kana verilir. Plazma miktarı da en ufak bir değişiklikte hemen dengelenir. Bir kan kaybı durumunda vücut denge mekanizmaları ile hemen hacmi sabit tutmaya çalışır. Önce dokulardan kana sıvı geçişi olur. Daha sonra hızla genç alyuvarlar kana verilmeye başlanır. Büyük miktarlarda kanın kaybedildiği durumlarda şok ortaya çıkar. Kaybolan kan yerine konmazsa şok durumu atlatılamaz. Plazma Kan plazması, % 91 su, % 8 organik maddeler ve % 1 inorganik maddelerden müteşekkildir. Organik bileşenlerin tamamına yakını, proteindir ve plazma için proteinlerin suda çözünmesiyle meydana gelir denir. Plazmanın üç temel proteini albumin, globulin ve fibrinojendir. 100 mililitre plazmada 4,5 gr albumin, 2,5 gr globulin ve 0,3 gr fibrinojen bulunur. Albumin Proteinlerin en küçük moleküllü olanlarından biridir. Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü albumin sağlar. Osmotik basınç sayesinde kan-plazma oranı korunur. Albumin karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu olanlarda hipoalbuminemi denilen plazma albumin seviyesi düşüklüğü ortaya çıkar. Globulin Plazma globulinleri birçok değişik türdedir. Elektroforez metoduyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilir. Alfa ve beta globulinler çeşitli proteinleri bağlayarak, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinlerden ise hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılır. Fibrinojen Kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan proteindir. Fibrinojen molekülleri fibrin liflerine dönerek katılaşırlar ve pıhtılaşma hasıl olur. Proteinlerden başka plazmada alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir takım organik moleküller de bulunur. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür. Plazmanın başlıca inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar sodyum Na+, klor Cl-, kalsiyum Ca++, fosfat PO4-3, sulfat SO4-2 ve mağnezyum Mg++dur. Alyuvarlar Kırmızı kan hücreleri kanın hücre kısmının tamamına yakınını meydana getirirler. Kanın her milimetre kübünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunur. Mikroskopta bakıldığında alyuvarlar, ortası çökük tavla pulu şeklinde görülür. Ortalama çapları 7,5 mikron olup, merkezdeki kalınlıkları bir mikrondur. Bkz. Alyuvarlar Hemoglobin Her kırmızı kan hücresinde oksijen bağlama yeteneğindeki bir proteinli boya pigment olan hemoglobin bulunur. Oksijenle dolu olan hemoglobine “oksihemoglobin” denir. Bu, kana parlak kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen getirdikten sonra bir miktar karbondioksiti alarak akciğerlere getirir. Buna da “karbaminohemoglobin” denir. Bkz. Hemoglobin Akyuvarlar Alyuvarlardan ayrı olarak tam hücre özelliği gösterirler. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri vardır. 10-20 mikron çaplarıyla da alyuvarlardan daha büyüktür. Hareketleri amipsi şekildedir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık 7000 kadar akyuvar bulunur. Beyaz hücreler ailesinin en önemli fertleri “granülositler” parçalı nüveliler, “lenfositler” ve “monositler”dir. Akyuvarların % 60-70’ini granülositler, % 30-45’ini lenfositler % 10’dan az kısmını da monositler teşkil eder. Granülositler de aralarında “nötrofil”, “bazofil” ve “eozinofil” olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğunu nötrofiller teşkil eder. Beyaz kan hücreleri iki yolla vücudun infeksiyonlara karşı savunmasını üstlenirler. Granülositler ve monositler mikroorganizmayı yutarak fagositozla yok ederken lenfositler antikor meydana gelmesine sebeb olarak mikroorganizmaya karşı çalışırlar. Akyuvarların en büyükleri olan monositler de bakteri ve ölü hücre kırıntılarını yerler. Ömürleri çok kısadır. İnsanda 4 khastalıklarda sayıları artar. Bkz. Akyuvar, Antikor, Bağışıklık Trombositler Çapları sadece 1-2 mikron olan kanın en küçük hücreleri olan trombositler, pıhtılaşmada önemli rol oynarlar. Kırmızı kemik iliğindeki dev hücrelerin megakaryosit parçalanmasıyla meydana gelen oval veya yuvarlak, renksiz ve çekirdeksiz parçacıklardır. Kan pulcukları olarak da bilinirler. Her milimetreküp kanda yaklaşık 150-400 bin trombosit bulunur. Kanda 9 gün sağ kalırlar. Yağ, protein ve karbonhidratlardan gayri bir takım enzimleri de vardır. Damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin pıhtılaşmadaki çok önemli görevlerinin dışında serotonin, adrenalin, noradrenalin ve histamin maddelerini taşıma vazifeleri de vardır. Kan yapıcı organlar Kan yapan organlar olarak, kemik iliği, lenf nodülleri bezeleri ve dalak sayılabilir. Ana karnında karaciğer, dalak ve kemik iliği tarafından yapılan akyuvar yapımını doğumdan bir süre sonra tamamiyle kemik iliği üstlenir. Dalak ve lenf bezleri “Lenfatik doku”nun en önemli kısımları olup lenfosit ve monositleri imal ederler. Bkz. İlik Lenfatik doku Bademcikler, timus, barsak mukozasında da bulunmasına rağmen, lenfatik dokunun iki büyük merkezi lenf bezleri ve dalaktır. Bu doku, lenfositleri meydana getiren lenfoblastlar ve monositleri yapan histiositlerden husule gelmiştir. Blenfositlerinden meydana gelen “plazma hücreleri” antikor yapımında görev alırlar. Pıhtılaşma Damar yaralanmalarında dışarı çıkan kanın, birtakım kimyasal reaksiyonlar sonucu sıvı halden pelte koyuluğuna veya katı hale geçmesine kanın pıhtılaşması sayesinde kan kaybı mekanizması, çok kompleks olmakla beraber olayın son kademesini ve esasını kanda çözünen plazma proteini fibrinojen’in çözünmeyen ipliksi yapıdaki Fibrin’e dönüşmesi teşkil eder. Kanın pıhtılaşması [değiştir] Herhangi bir darbe sonucu hasar gören doku, yırtılan kan damarlarının çeperleri ve kan pulcukları trombositler tarafından pıhtılaşma mekanizmasını başlatacak olan trombokinaz tromboplastin enzimi salgılanır. Karaciğer tarafından salgınan ve üretimi için K vitaminine ihtiyaç duyulan aktif olmayan plazma proteini protrombin, trombokinaz enzimi tarafından trombin’e çevrilir. Trombin, kan pulcuklarını da yapışkan yapar. Böylece trombositler, yırtılan damarı tıkamak için damarın iç çeperine yapışmaya başlar. Trombin, kalsiyum tuzları’nın varlığında bir enzim gibi görev yaparak karaciğerin bir salgısı olan plazma proteini fibrinojen’i, ince uzun iplikçikler şeklinde teşekkül eden fibrin’e dönüştürür. Fibrin iplikçikleri, kırmızı kan hücrelerini, kan pulcuklarını ve proteinlerini bir ağ gibi sararak çökeltir. Yaranın içini dolduran bu çökeltiye pıhtı denir. Pıhtı, yavaşça büzülerek küçülür ve temiz sarı bir sıvı açığa bırakır. Bu sıvıya serum adı verilir. Pıhtı bir süre sonra kurur. Yara, fibroblast hücreleri ve deriye ait dış tabaka hücreleri tarafından onarılır. Damarların iç yüzeyleri kaygan olduğundan, kan buralara yapışıp pıhtılaşamaz. Ayrıca normal kan dolaşımı esnasında çeşitli maddeler pıhtılaşmayı önler. Bunlardan biri karaciğer tarafından üretilen heparin’dir. Heparinin çokluğu, K vitamini eksikliği, karaciğer hastalıkları pıhtılaşmayı geciktirir. Bu gibi durumlarda, bedende nokta halinde kanamalar görülür. K vitamini, hava teması, sıcaklık, asitler, kalsiyum tuzlarının çokluğu da pıhtılaşmayı hızlandırır. Damarda yaralanma, kireç toplanması veya kolesterin birikmesi gibi hallerde kan damarın içinde pıhtılaşabilir. Damarda meydana gelen bu pıhtıya emboli tıkaç denir. Bu pıhtının kalbi besleyen ince damarları karonerleri tıkamasından kalp enfarktüsü ortaya çıkar. Çok tehlikeli olan bu hastalıkta kalp kasları beslenemediğinden zaman içinde bozulur. Bu gibi hastalar kalp yetmezliğinden akciğer veya böbreklerde olursa akciğer ve böbrek enfarktüsü adını alır. Hemofili denen irsi bir hastalıkta kan pıhtılaşması olmaz veya pek yavaş olur. Bu tip hastalar, bir diş çekiminden veya sünnet olmaktan ileri gelen kanamaların durmaması yüzünden hayatını kaybedebilirler. Bunlara kan vermek ve pıhtılaştırıcı ilaçlar şırınga etmek suretiyle yardım edilmeye çalışılır. Bu hastalık daha çok erkeklerde görülür. Bkz. HemofiliKan grubuKan Grubu, insan kanındaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. A, B, AB ve 0 türleri mevcuttur. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya – değerinde olabilir. Bu iki sistemin kombinasyonundan 8’li kan grubu tablosu oluşmuştur. Türkiye’de iki sistem yan yana yazılarak belirtilir. Örneğin; A türü kanda Rh değeri negatif ise, o kan için A Rh- grubu denir. Türkiye’de Kızılay’ın verilerine göre en fazla bulunan grup A Rh+’ B, O ve Rhesus Rh sıklığı Grup Sıklık Avrupa Türkiye¹ O Rh+ 38% 29% A Rh+ 34% 39% B Rh+ 9% 14% O Rh- 7% 4% A Rh- 6% 6% AB Rh+ 3% 5% B Rh- 2% 2% AB Rh- 1% 1% ¹ KaynakKan grupları insanlar arasında eşit dağılmamıştır. O Rh+ en sık ve AB Rh- en ender görülen gruplardır. Değisik toplumlarda kan gruplarının degisik oranlarda bulunabilinmektedir. Tablodaki değerler Avrupa kökenli ve Türk insanlar içindir. Genotip sıklığına göre değişik toplumlarda tahmin edilen Rh faktörü sıklığı Toplum RhD- RhD+ Avrupa kökenliler 16% 84% Afrika kökenliler Diğer grubu uyumu Her ne kadar aşagıdaki tablo genel olarak doğru ise de uzun dönem kan tranfüzyonu gerektiren kişilere kendi kan gruplarının aynısının verilmesi uyum tablosu Alıcı Kan Grubu Verilebilen kan grupları AB Rh+ Tüm kan grupları AB Rh- O Rh- A Rh- B Rh- AB Rh- A Rh+ O Rh- O Rh+ A Rh- A Rh+ A Rh- O Rh- A Rh- B Rh+ O Rh- O Rh+ B Rh- B Rh+ B Rh- O Rh- B Rh- O Rh+ O Rh- O Rh+ O Rh- O Rh-

kan damarlarının yapısı ve görevleri